Birinci sözün ahirinde ve beş meyvesi Yirmi dördüncü
sözün Beşinci dalında numune olarak yazılmış.
erkân-ı imaniyenin her birinin ayrı ayrı pek çok, belki
hadsiz meyveleri olduğu gibi, mecmuunun birden çok
meyvelerinden bir meyvesi, koca cennet ve biri de sa-
adet-i ebediye ve biri de, belki en tatlısı da rü’yet-i İlâhi-
yedir diye, başta demiştik. Ve otuz İkinci sözün ahirin-
deki muvazenede, imanın saadet-i dâreyne medar bir kı-
sım semereleri güzel izah edilmiş.
İman-ı bilkader rüknünün kıymettar meyveleri bu
dünyada bulunduğuna bir delil, umum lisanında
(1)
p
Qn
ón
µ
r
dG n
øp
e n
øp
en
G p
Qn
ón
? r
dÉp
H n
øn
e'
G r
øn
e
darbımesel olmuştur. Ya-
ni, “
Kadere iman eden, gamlardan kurtulur
.” risale-i ka-
derin ahirinde güzel bir temsil ile, iki adamın şahane bir
sarayın bahçesine girmesiyle, bir küllî meyvesi beyan edil-
miş. Hatta ben kendi hayatımda binler tecrübelerimle
gördüm ve bildim ki, kadere iman olmazsa, hayat-ı dün-
yeviye saadeti mahvolur. elim musibetlerde, ne vakit ka-
dere iman cihetine bakardım, musibet gayet hafifleşiyor
görüyordum ve “kadere iman etmeyen nasıl yaşayabi-
lir?” diye hayret ederdim.
Melâikeye iman rüknünün küllî meyvelerinden birisine
Yirmi İkinci sözün İkinci Makamında şöyle işaret edilmiş
ki:
Şualar
o
n
B
irinci
Ş
ua
| 419 |
MEYVE RİSALESİ
muvazene:
denge.
numune:
örnek.
risale-i Kader:
Kader Risalesi; Söz-
ler’de yer alan Yirmi Altıncı Söz
risalesi.
rükün:
bir şeyi meydana getiren
esas unsurlardan her biri, direk,
dayanak.
rü’yet-i İlâhiye:
Allah’ı görme, Al-
lah’ın görülmesi.
saadet:
mutluluk.
saadet-i dâreyn:
iki cihan saadeti,
dünya ve ahiret mutluluğu.
saadet-i ebediye:
sonu olmayan,
sonsuz mutluluk.
semere:
meyve, güzel netice.
şahane:
mükemmel, muhteşem.
tecrübe:
yaşayarak elde edilen iyi
veya kötü kazanımlar.
temsil:
benzetme.
umum:
bütün.
ahir:
son.
beyan etmek:
açıklamak, bil-
dirmek, izah etmek.
cihet:
yön.
darbımesel:
atasözü, vecize.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, bürhan.
elîm:
şiddetli, çok dert ve keder
veren.
erkân-ı imaniye:
imana ait
esaslar.
gam:
keder, üzüntü.
gayet:
son derece.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hayat-ı dünyeviye:
dünyaya
ait olan hayat.
iman:
inanma, itikat.
iman-ı bilkader:
kadere inan-
mak.
izah:
açıkça ortaya koyma, bir
konuyu ayrıntılarıyla, eksiksiz
anlatma.
kader:
Cenab-ı Hakkın ezelî
ilmi ile, kâinatta olmuş ve ola-
cak bütün şeylerin varlık ve
yokluğunu, geçmiş ve gelece-
ğini bilmesi.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
küllî:
umumî, genel.
lisan:
dil.
mahvolma:
yok olma, ortadan
kalkma, batma.
mecmu:
toplam, tüm.
medar:
sebep, vesile.
melâike:
melekler.
musibet:
felâket, belâ.
1.
Hadis-i şerif: Ramuzü’l-Ehadis, 1:193.