Şualar - page 410

oNuNCuMESELEMÜNaSEBETiYLE
Hüsrev’inÜstadınaYazdığıMektup
Çok Sevgili Üstadım Efendim!
Cenab-ı Hakka hadsiz şükürler olsun, iki aylık iftirak
üzüntülerini ve muhaberesizlik ıztıraplarını hafifleştiren ve
kalblerimize taze hayat bahşeden ve ruhlarımıza yeni, sa-
fî bir nesim ihda eden kur’ân’ın celâlli ve izzetli, rahmetli
ve şefkatli ayetlerindeki tekraratın mehasinini tadat eden,
hikmet-i tekrarının lüzum ve ehemmiyetini izah eden ve
risale-i nur’un bir harika müdafaası olan “denizli Mey-
vesinin onuncu Meselesi” namını alan “emirdağ Çiçe-
ği”ni aldık. elhak, takdir ve tahsine çok lâyık olan bu çi-
çeği kokladıkça ruhumuzdaki iştiyak yükseldi. dokuz ay-
lık hapis sıkıntısına mukabil, Meyve’nin dokuz “Mesele-
si” nasıl beraatimize büyük bir vesile olmakla güzelliğini
göstermiş ise, “onuncu Meselesi” olan çiçeği de,
kur’ân’ın icazlı i’cazındaki harikaları göstermekle, o nis-
pette güzelliğini göstermektedir.
Evet, Sevgili Üstadım!
gülün çiçeğindeki fevkalâde letafet ve güzellik, ağacın-
daki dikenleri nazara hiç göstermediği gibi; bu nuranî çi-
çek de bize, dokuz aylık hapis sıkıntısını unutturacak bir
şekilde, o sıkıntılarımızı da hiçe indirmiştir. Mütalâasına
doyulmayacak şekilde kaleme alınan ve akılları hayrete
sevk eden bu nuranî çiçek, muhtevi olduğu çok
güzelliklerinden, bilhassa kur’ân’ın tercümesi suretiyle
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
bahş:
bağış, ihsan, verme. bağış-
layan, veren, affeden.
beraat:
temize çıkma; bir davanın
neticesinde suçsuz olduğu anla-
şılma.
bilhassa:
özellikle.
celâl:
sonsuz büyüklük, haşmet,
ululuk, yücelik ve haşmet sahibi
olan Allah.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
elhak:
hakkın tâ kendisi, tam doğ-
rusu; doğrusu ya.
fevkalâde:
olağanüstü.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
harika:
olağanüstü vasıflar taşıyan
ve hayranlık hissi uyandıran.
hikmet-i tekrar:
tekrar etmenin
hikmeti, sebebi, gayesi.
i’caz:
mucizelik, insanların benzerini
yapmaktan âciz kaldıkları şeyi
yapmak.
icaz:
sözü kısa söyleme, kısa fakat
yeterli ifade etme.
iftirak:
hicran, ayrılık.
ihda:
hediye etme, hediye ver-
me.
iştiyak:
aşırı isteme, çok fazla arzu
etme.
izah:
açıkça ortaya koyma, bir ko-
nuyu ayrıntılarıyla, eksiksiz anlat-
ma.
ıztırap:
üzüntü veren bir durumun
meydana getirdiği kuvvetli acı,
aşırı elem, azap, sıkıntı.
izzetli:
şeref ve itibar sahibi.
lâyık:
uygun, yakışır, münasip.
letafet:
lâtiflik, hoşluk, ince-
lik.
mehasin:
güzellikler, hüsünler,
iyilikler.
mesele:
önemli konu.
muhabere:
haberleşme, mek-
tuplaşma, yazışma.
muhtevi:
ihtiva eden, içine
alan, içinde bulunduran, kap-
sayan.
mukabil:
karşılık.
müdafaa:
savunma, koruma.
münasebet:
vesile, … -dan do-
layı.
mütalâa:
bir şeyi etraflıca dü-
şünme, tetkik etme.
nam:
ad, isim, lâkap.
nazar:
bakış, dikkat.
nesim:
hafif lâtif rüzgâr, hoşa
giden esinti, esinti.
nispet:
oran, değer.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak,
münevver.
rahmet:
şefkat etmek, mer-
hamet etmek, esirgemek.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın
temeli ve sebebi olan manevî
varlık.
safî:
saf olan, katışıksız, duru.
sevk:
ulaştırma, yöneltme.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şefkat:
acıyarak ve esirgeyerek
sevme, içten ve karşılıksız mer-
hamet.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahibini
tanıma ve ona karşı minnet
duyma.
tadat:
sayma.
tahsin:
beğenme, güzel bul-
ma.
takdir:
kıymet verme, beğen-
me.
tekrarat:
tekrarlar.
vesile:
aracı, vasıta.
MEYVE RİSALESİ
| 410 |
o
n
B
irinci
Ş
ua
Şualar
1...,400,401,402,403,404,405,406,407,408,409 411,412,413,414,415,416,417,418,419,420,...1581
Powered by FlippingBook