ehemmiyet verilse, yine israf olmaz, kıymetten düşmez.
İşte bu çeşit hadsiz kıymettar meseleleri ders veren ve kâ-
inatı bir hane gibi değiştiren ve şeklini bozan dehşetli in-
kılâpları tesis etmekte iknaa ve inandırmaya ve ispata ça-
lışan kur’ân-ı Mu’cizülbeyan, elbette sarihan ve zımnen
ve işareten, binler defa o meselelere nazar-ı dikkati celp
etmek, değil israf, belki ekmek, ilâç, hava ve ziya gibi bi-
rer hacet-i zaruriye hükmünde ihsanını tazelendirir.
Hem meselâ,
(4)
l
º«/
dn
G l
ÜGn
òn
Y r
ºo
¡ n
d
(3)
n
Ú/
ª p
dÉ s
¶dGn
h
(2)
@ n
º s
æ`n
¡n
L o
QÉn
f?/
a
(1)
n
øj/
ôp
aÉn
µ`r
dG s
¿p
G
gibi tehdit ayetlerini kur’ân gayet şiddetle ve hiddetle ve
gayet kuvvet ve tekrarla zikretmesinin hikmeti ise, risa-
le-i nur’da kat’î ispat edildiği gibi, beşerin küfrü, kâinatın
ve ekser mahlûkatın hukuklarına öyle bir tecavüzdür ki,
semavatı ve arzı kızdırıyor ve anasırı hiddete getirip, tu-
fanlarla o zalimleri tokatlıyor.
(5)
p
ßr
«n
¨ r
dG n
øp
e o
õ s
«`n
ªn
J o
OÉn
µ`n
J@ o
Qƒ o
Øn
J n
?p
gn
h Ék
?«/
¡°n
T Én
¡ n
d Gƒo
©p
ªn
°S Én
¡«/
a Gƒo
? r
do
G B
Gn
Pp
G
ayetinin sarahatiyle, o zalim münkirlere cehennem öyle
öfkeleniyor ki, hiddetinden parçalanmak derecesine ge-
liyor. İşte, böyle bir cinayet-i ammeye ve hadsiz bir teca-
vüze karşı beşerin küçüklük ve ehemmiyetsizliği nokta-
sına değil, belki zalimâne cinayetinin azametine ve kâfi-
râne tecavüzünün dehşetine karşı sultan-ı kâinat, kendi
raiyetinin hukukunun ehemmiyetini ve o münkirlerin kü-
für ve zulmündeki nihayetsiz çirkinliğini göstermek hik-
metiyle, fermanında gayet hiddet ve şiddetle o cinayeti
anasır:
unsurlar, esaslar.
arz:
yer, dünya.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
azamet:
büyüklük, ululuk, yüce-
lik.
beşer:
insanlık.
celp:
çekme, çekiş, kendine çek-
mek.
cinayet:
cana kıyma, katl veya
bu derecede ağır bir suç.
cinayet-i amme:
umuma karşı iş-
lenen cinayet, cürüm, suç.
dehşet:
büyük tehlike karşısında
korkma ve şaşırıp kalma.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
ferman:
emir, buyruk.
gayet:
son derece.
hacet-i zaruriye:
zorunlu ve gerekli
ihtiyaç.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
hikmet:
İlâhî gaye, gizli sebep.
hukuk:
haklar.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ihsan:
bağışlama, ikram etme, lü-
tuf.
ikna:
bir kanaati, fikri, düşünceyi
kabul ettirme, inanmasını sağlama,
inandırma, inandırılma.
israf:
gereksiz yere harcama, ihti-
yaçtan fazlasını harcama, savur-
ganlık.
işareten:
işaret ederek, belirte-
rek.
kâfirâne:
kâfircesine, Allah’ı inkâr
edercesine.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddüde
mahal bırakmayan.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerini yap-
maktan aciz bırakan Kur’ân-ı Ke-
rîm.
kuvvet:
güç, kudret.
küfür:
Allah’ın varlığına, birliğine
inanmama, müşriklik, imansızlık.
mahlûkat:
Allah tarafından yara-
tılanlar.
mesele:
önemli konu.
münkir:
Allah’ın varlığını kabul ve
tasdik etmeyen, imansız, dinsiz.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bakma,
dikkatli bakış.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
raiyet:
birisinin idaresine bağlı
olanlar, halk.
sarahat:
ifadedeki açıklık, açık an-
latım.
sarihan:
açıkça, açık olarak.
semavat:
semalar, gökler.
Sultan-ı Kâinat:
kâinatın sultanı
ve sahibi olan Allah.
şiddet:
sertlik, katılık; fazlalık,
çokluk.
tecavüz:
saldırma, sataşma,
başkasının hakkına dokunma.
tehdit:
korkutma, gözdağı ver-
me.
tesis:
kurma, meydana getir-
me.
tufan:
çok şiddetli yağmur ve
sel.
zalim:
zulmeden, acımasız ve
haksız davranan.
zalimâne:
zalimce, zulmeder-
cesine.
zikretmek:
anmak, bildirmek.
zımnen:
açıktan olmayarak,
dolayısıyla, üstü kapalı olarak,
kapalı bir şekilde.
ziya:
ışık, aydınlık, nur, par-
laklık.
zulüm:
haksızlık, eziyet.
1.
Muhakkak ki kâfirler ise…. (Muhammed Suresi: 11.)
2.
cehennem ateşindedirler. (Beyyine Suresi: 6.)
3.
Ve zalimlerin ki… (İnsan Suresi: 31.)
4.
Pek acı bir azaptır. (İbrahim Suresi: 22.)
5.
Oraya atıldıklarında cehennemin gürleyişini işitirler ki, kaynayıp duruyor. • Nerdeyse öf-
keden parçalanacak! (Mülk Suresi: 7-8.)
MEYVE RİSALESİ
| 402 |
o
n
B
irinci
Ş
ua
Şualar