peygamberlerin necatlarını ve kavimlerinin azaplarını, kâ-
inatın netice-i hilkati hesabına ve rububiyet-i ammenin
namına, o binler hakikat kuvvetinde olan ayeti tekrar ede-
rek, izzet-i rabbaniye o zalim kavimlerin azabını ve rahî-
miyet-i İlâhiye dahi enbiyanın necatlarını iktiza ettiğini
ders vermek için, binler defa tekrar olsa, yine ihtiyaç ve
iştiyak var. Ve icazlı ve i’cazlı bir ulvî belâgattir.
Hem meselâ, sure-i rahman’da tekrar edilen
(1)
p
¿Én
H u
òn
µo
J Én
ªo
µ
u
Hn
Q p
A '
B ’'
G u
…n
Ép
Ñn
a
ayeti ile sure-i Mürselât’ta
(2)
n
Ú/
H u
òn
µ o
ª r
?p
d m
òp
Än
er
ƒn
j l
?r
`jn
h
ayeti, cin ve nev-i beşerin, kâinatı
kızdıran ve arz ve semavatı hiddete getiren ve hilkat-i âle-
min neticelerini bozan ve haşmet-i saltanat-ı İlâhiyeye kar-
şı inkâr ve istihfafla mukabele eden küfür ve küfranlarını
ve zulümlerini ve bütün mahlûkatın hukuklarına tecavüz-
lerini asırlara ve arz ve semavata tehditkârâne haykıran
bu iki ayet, böyle binler hakikatlerle alâkadar ve binler
mesele kuvvetinde olan bir ders-i umumîde binler defa
tekrar edilse, yine lüzum var ve celâlli bir icaz ve cemalli
bir i’caz-ı belâgattir.
Hem meselâ, kur’ân’ın hakikî ve tam, bir nevi müna-
catı ve kur’ân’dan çıkan bir çeşit hülâsası olan
Cevşenü’l-
Kebir
namındaki münacat-ı peygamberîde yüz defa,
(3)
p
QÉs
ædG n
øp
e Én
æu
é
n
f
n
h Én
fr
ôp
Ln
Gn
h Én
æ°r
ü u
?n
N o
¿Én
en
’r
G o
¿Én
en
’r
G n
âr
fn
G s
’p
G n
¬'
dp
G n
B’ Én
j n
?n
fÉn
ër
Ñ
°o
S
cümlesinin tekrarında tevhid gibi kâinatça en büyük
alâkadar:
ilgili, ilişkili, münasebetli,
bağlı.
azap:
günahlara karşı çekilecek
ceza, eziyet, işkence.
celâl:
nihayet derecede büyüklük,
azamet, ululuk.
cemal:
güzellik.
Cevşenü’l-Kebir:
büyük zırh an-
lamındaki Hz. Muhammed (a.s.m)
Efendimize vahiyle gelen, Esma-i
Hüsnayı içine alan emsalsiz bir
münacat ve benzersiz bir dua.
cin:
gözle görünmez, lâtif cisim-
lerden ibaret bir yaratık.
ders-i umumî:
umumî ders, her-
kesi ve her şeyi içine alan ders.
enbiya:
nebîler, peygamberler.
hakikî:
gerçek.
haşmet-i saltanat-ı İlâhiye:
İlâhî
saltanatın haşmeti, ihtişamı, bü-
yüklüğü.
hilkat-i âlem:
âlemin yaratılışı.
hukuk:
haklar.
hülâsa:
bir şeyin özü, esası, özeti.
icaz:
az sözle çok mana ifade
etme.
i’caz-ı belâgat:
belâgatin mu’ci-
zeliği.
iktiza:
lâzım gelme, gerekme.
inkâr:
reddetme, inanmama.
istihfaf:
küçümseme, hafife alma,
önemsememe.
izzet-i rabbaniye:
Cenab-ı Hakk’ın
varlıkları terbiye edip bakıcılığı,
sevk ve idare ediciliğinin yüceliği,
üstünlüğü.
kavim:
aralarında dil, âdet, örf,
kültür birliği olan insan topluluğu.
küfran:
iyilik bilmeme, görülen
iyiliği unutma, nankörlük.
küfür:
Allah’ın varlığına, birliğine
inanmama, müşriklik, imansızlık.
mahlûkat:
Allah tarafından yara-
tılanlar.
mesele:
önemli konu.
mukabele:
karşılık verme, karşı-
lama.
münacat:
Allah’a dua etme, yal-
varma, Onun manevî huzurunda
tazarru ve niyazda bulunma.
münacat-ı Peygamberî:
Peygem-
bere ait dua, Hz. Muhammed’in
(asm) duası.
nam:
ad, isim, yerine.
necat:
kurtuluş, kurtulma, halâs,
selâmet.
peygamber:
Allah tarafından haber
getirerek İlâhî emir ve yasakları
insanlara tebliğ eden elçi.
rahîmiyet-i İlâhiye:
Cenab-ı
Hakkın kullarına merhamet et-
mesi.
rububiyet:
Cenab-ı Hakkın her
zaman, her yerde, her mahlûka
muhtaç olduğu şeyleri vermesi,
onu terbiye etmesi ve idaresi
altında bulundurması.
rububiyet-i amme:
Cenab-ı
Allah’ın her şeyi içine alan ter-
biye ediciliği.
tecavüz:
saldırma, sataşma,
başkasının hakkına dokunma.
tehditkârâne:
tehdit ederek,
korkutarak, gözdağı vererek.
ulvî:
yüksek, yüce.
zalim:
zulmeden, acımasız ve
haksız davranan.
1.
Ey insanlar ve cinler! Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz? (Rahman Sure-
si: 13 v.d. Toplam 31 defa tekrar edilir.)
2.
Yazıklar olsun o gün hakkı yalanlayanlara! (Mürselât Suresi: 15, 19, 24, 28, 34, 37, 40 ,45,
47, 49.)
3.
Ey Allah’ım! Sen bütün kusur ve noksan sıfatlardan uzaksın. Senden başka ilâh yok ki, bi-
ze yardım etsin. Emân ver bize; emân diliyoruz. Bizi cehennemden kurtar, Halâs eyle ve
necat ver. (Cevşenü'l-Kebir)
MEYVE RİSALESİ
| 396 |
o
n
B
irinci
Ş
ua
Şualar