Şualar - page 393

oluyor. Ve bilhassa çok tekrar ile
(1)
n
Ú/
ªp
dÉ s
¶dn
G @ n
Ú/
ªp
dÉ s
¶dn
G
deyip, tehditleri ve zulümlerinin cezası olan musibet-i se-
maviye ve arziyeyi şiddetle beyanı bu asrın emsalsiz zu-
lümlerine kavm-i Âd ve semud ve Firavun’un başlarına
gelen azaplarla baktırıyor. Ve mazlum ehl-i imana İbra-
him (
As
) ve Mûsa Aleyhimesselâm gibi enbiyanın necat-
larıyla teselli veriyor.
evet, nazar-ı gaflet ve dalâlette, vahşetli ve dehşetli bir
ademistan ve elim ve mahvolmuş bir mezaristan olan bü-
tün geçmiş zaman ve ölmüş karnlar ve asırlar, canlı birer
sahife-i ibret ve baştan başa ruhlu, hayattar bir acip âlem
ve mevcut ve bizimle münasebettar bir memleket-i rab-
baniye suretinde, sinema perdeleri gibi kâh bizi o zaman-
lara, kâh o zamanları yanımıza getirerek her asra ve her
tabakaya gösterip yüksek bir i’caz ile dersini veren kur’-
ân-ı Mu’cizülbeyan, ayn-ı i’caz ile nazar-ı dalâlette camit,
perişan, ölü, hadsiz bir vahşetgâh olan ve firak ve zeval-
de yuvarlanan bu kâinatı bir kitab-ı samedânî, bir şehr-i
rahmanî, bir meşher-i sun-i rabbanî olarak o camidatı
canlandırarak birer vazifedar suretinde birbiriyle konuştu-
rup ve birbirinin imdadına koşturup nev-i beşere ve cin
ve meleğe hakikî ve nurlu ve zevkli hikmet dersleri veren
bu kur’ân-ı Azîmüşşan’ın elbette her harfinde on ve yüz
ve bazen bin ve binler sevap bulunması ve bütün cin ve
ins toplansa onun mislini getirememesi; ve bütün beni
Âdem’le ve kâinatla tam yerinde konuşması; ve her za-
man milyonlar hafızların kalblerinde zevk ile yazılması; ve
çok tekrarla ve kesretli tekraratıyla usandırmaması;
Şualar
o
n
B
irinci
Ş
ua
| 393 |
MEYVE RİSALESİ
bep.
ins:
insan, beşer, âdemoğlu.
kâh:
zaman olur, bazen.
kavm-i Âd:
Ad kavmi, kendilerine
Hz. Hûd’un peygamber olarak gön-
derildiği, ancak azgınlıklarından ve
Allah’a isyanlarından dolayı Allah
tarafından helâk edilen Yemen ta-
rafında yaşamış bir kavim.
kavm-i Semud:
Hz. Salih’in pey-
gamber gönderildiği, fakat azgın-
lıklarından dolayı Allah’ın helâk
ettiği kavim.
kitab-ı Samedânî:
hiç bir şeye
muhtaç olmayan Cenab-ı Hakkın
kitabı, kâinat.
Kur’ân-ı azîmüşşan:
şan ve şerefi
yüce olan Kur’ân.
kurun:
zamanlar, devirler, çağlar.
mahvolma:
yok olma, ortadan
kalkma, batma.
mazlum:
zulüm görmüş, haksızlığa
uğramış.
memleket-i rabbaniye:
Cenab-ı
Hakkın şefkat ve merhametle ter-
biye ve idaresinin hüküm sürdüğü
memleket.
meşher-i sun-i rabbanî:
Cenab-ı
Allah’ın sanatının, yarattığı mah-
lûkatın sergilendiği yer.
mevcut:
var olan, bulunan, olan.
mezaristan:
mezarlık.
misil:
benzer, eş.
musibet-i semaviye ve arziye:
gökten ve yerden gelen belâlar,
musibetler.
münasebettar:
ilgili, alâkalı, bir
şeye uygun ve yakın olan.
nazar-ı gaflet:
mana ve mahiyet-
ten yoksun olan bakış, idrak ede-
meyen nazar.
necat:
kurtuluş, kurtulma, halâs,
selâmet.
nurlu:
ışıklı, parıltılı.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın temeli
ve sebebi olan manevî varlık.
sahife-i ibret:
ibret sayfası.
sevap:
hayırlı bir işe karşı Allah
tarafından verilen mükâfat; sevap.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
şehr-i rahmanî:
Rahman olan Al-
lah’ın şehri.
şiddet:
sertlik, katılık; fazlalık.
tehdit:
korkutma, gözdağı verme.
teselli:
avutma, acısını dindirme.
vahşet:
ürkütücü ve korkunç olan
şey.
vahşetgâh:
yalnızlık yeri, korku
veren yer, ıssız yeri.
vazifedar:
vazifeli, vazifesi olan,
iş gören.
zeval:
sona erme, yok olma, ölme.
zulüm:
haksızlık.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
ademistan:
yokluk yeri, yokluk
ülkesi.
âlem:
dünya, cihan.
aleyhimüsselâm:
Allah’ın se-
lâmı onların üzerine olsun.
asır:
yüzyıl, asır.
azap:
günahlara karşı çekilecek
ceza, eziyet, işkence.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
bilhassa:
özellikle.
camidat:
cansızlar; ruhsuz, sert
ve katı maddeler.
camit:
ruhsuz, cansız.
ceza:
karşılık, azap.
cin:
gözle görünmez, lâtif ci-
simlerden ibaret bir yaratık.
dalâlet:
Hak ve hakikatten
sapma, doğru yoldan ayrılma,
azma.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
elîm:
şiddetli, çok dert ve keder
veren.
emsal:
örnekler, benzerler.
enbiya:
nebiler, peygamber-
ler.
firak:
ayrılık, hicran.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hafız:
Kur’ân-ı Kerîm’i tama-
men ezberleyen ve okuyan
kimse.
hakikî:
gerçek.
hayattar:
canlı, yaşayan.
hikmet:
İlâhî gaye, gizli se-
1. Zalimler! • Zalimler!..
1...,383,384,385,386,387,388,389,390,391,392 394,395,396,397,398,399,400,401,402,403,...1581
Powered by FlippingBook