mümkün müdür, hiç akıl kabul eder mi, en cüz’î bir zîha-
yat ile fiilen ve hâlen konuşsun ve tam derdine derman
yetiştiren ihsanıyla derdini dinlesin ve ihtiyacını görsün ve
bilsin ve bütün kâinatın en müntehap neticesi ve arzın ha-
lifesi ve ekser mahlûkat-ı arziyenin kumandanları olan in-
sanların manevî reisleri ile görüşmesin? onlarla, belki her
zîhayat ile fiilen ve hâlen konuştuğu gibi, onlar ile kavlen
ve kelâmen konuşmasın ve onlara fermanları ve suhuf ve
kitapları göndermesin? Hâşâ, hadsiz hâşâ!
demek, iman-ı billâh, kat’iyetiyle ve hadsiz hüccetle-
riyle
(1)
/
¬p
?o
°So
Qn
h /
¬p
Ño
à`o
µp
Hn
h
yani
peygamberlere ve mukaddes ki-
taplara imanı
ispat eder.
• Hem, hiçbir cihet-i imkânı var mı ve hiç akıl kabul
eder mi ki, bütün masnuatıyla kendini tanıttırana ve sev-
direne ve teşekküratı fiilen ve hâlen isteyene mukabil, kâ-
inatı velveleye veren hakikat-i kur’âniye ile, zülcelâl o sa-
natkârı ekmel bir tarzda tanıyıp ve tanıttırıp ve sevip ve
sevdirip ve teşekkür edip ve ettirip ve
(2)
o
ôn
Ñr
cn
G *n
G @ ! o
ór
ªn
ër
dn
G @ $G n
¿Én
ër
Ñ°o
S
’ler ile küre-i arzı se-
mavata işittirecek derecede konuşturup ve kara ve deniz-
leri cezbeye getirecek bir vaziyetle, bin üç yüz sene zar-
fında, nev-i beşerin kemiyeten beşten birisini ve keyfiye-
ten ve insaniyeten yarısını arkasına alıp, o Hâlık’ın bütün
tezahürat-ı rububiyetine geniş ve külli bir ubudiyetle
mukabele eden ve bütün makasıd-ı İlâhiyesine karşı
kur’ân’ın sureleriyle kâinata ve asırlara bağıran, ders
Şualar
o
n
B
irinci
Ş
ua
| 385 |
MEYVE RİSALESİ
eden bütün sıfat ve isimleriyle
beraber kabul ederek Ona inan-
ma.
insaniyeten:
insanlık bakımından,
insanlık mahiyeti itibarıyla.
ispat:
doğruyu delillerle göster-
me.
kat’iyet:
kat’îlik, kesinlik.
kavlen:
söz ile, sözlü olarak, fiilî
olmayan.
kelâmen:
söz ile, konuşma ile.
kemiyeten:
sayı itibarıyla, sayıca.
keyfiyeten:
keyfiyet yönünden,
nitelik ve özellik bakımından.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy yo-
luyla Hz. Muhammed’e indirilmiş,
semavî kitapların sonuncusu.
küllî:
umumî, genel.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
mahlûkat-ı arziye:
dünyadaki ya-
ratılmışlar.
makasıd-ı İlâhiye:
Allah’ın mak-
satları, yaratıcının gayeleri.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
masnuat:
sanatla yapılmış şeyler.
mukabil:
karşılık.
mukaddes:
takdis edilmiş, kutsal,
aziz, temiz.
müntehap:
seçkin, güzide, müm-
taz.
nev-i beşer:
insanoğlu, insanlar.
peygamber:
Allah tarafından haber
getirerek İlâhî emir ve yasakları
insanlara tebliğ eden elçi, nebî.
reis:
başkan.
Sanatkâr:
sanatçı, usta.
semavat:
semalar, gökler.
suhuf:
sahifeler, yapraklar.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
teşekkür:
yapılan bir iyilik karşı-
sında minnet, memnuniyet ve şü-
kür ifade etme, şükretme.
teşekkürat:
teşekkürler, minnet,
memnuniyet ve şükür ifade et-
meler.
tezahür-i rububiyet:
Cenab-ı Hak-
kın terbiye, tedbir ve idare edicili-
ğinin ortaya çıkması, görünmesi.
ubudiyet:
kulluk.
vaziyet:
durum.
velvele:
gürültü, patırtı, yaygara.
zarfında:
süresince.
Zülcelâl:
celâl sahibi, büyüklük,
izzet, heybet ve azamet sahibi Al-
lah.
arz:
yer, dünya.
asr:
yüzyıl, asır.
cezbe:
çekme, çekim; Allah’ı
zikredip Allah sevgisiyle ken-
dinden geçer bir hale gelme.
cihet-i imkân:
mümkün olma
yönü, imkân tarafı. bir şeyin
olabilirlik tarafı, yönü.
cüz’î:
küçük, az.
derman:
ilaç, çare.
ekmel:
daha (en, pek) kâmil,
mükemmel ve kusursuz olan,
en uygun, en olgun, en eksik-
siz.
ekser:
pek çok.
ferman:
emir, buyruk.
hakikat-i Kur’âniye:
Kur’ân’a
ait olan gerçek.
halife:
yeryüzünde bazı hu-
suslarda Allah adına ve yine
Allah’ın izniyle hareket eden.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şeyi
yoktan var eden, yaratıcı; Al-
lah.
hüccet:
delil.
ihsan:
bağışlama, ikram etme,
lütuf.
iman:
inanma, itikat.
iman-ı billâh:
Allah’a inanma,
Allah’ı, onun kâinatta tecelli
1.
Bakara Suresi: 285.
2.
Allah her türlü kusur ve noksandan uzaktır. · Ezelden ebede kadar her türlü hamd ve şü-
kür Allah’a mahsustur. · Allah en büyüktür, en yücedir.