sonra, “Acaba bu kelâm-ı kudsînin bizim meselemizle
dahi münasebeti var mı?” diye tahattur ettim. Birden ha-
tıra geldi ki, başta bu kelâm olarak sair bâkiyat-ı salihat
ünvanını taşıyan
(1)
$G n
¿Én
ër
Ñ°o
S
ve
(2)
! o
ór
ª n
ër
dn
G
ve
(3)
*G s
’p
G n
¬ '
dp
G n
B’
gibi, şeairden çok kelâmlar, cüz’î ve küllî meselemizi ih-
tar ve tahakkukuna işaret ederler. Meselâ
(4)
o
ô n
Ñ`r
c
n
G *n
G
’in
bir vech-i manası, Cenab-ı Hakkın kudreti ve ilmi her şe-
yin fevkinde büyüktür; hiçbir şey daire-i ilminden çıka-
maz, tasarruf-i kudretinden kaçamaz ve kurtulamaz; ve
korktuğumuz en büyük şeylerden daha büyüktür. demek,
haşri getirmekten ve bizi ademden kurtarmaktan ve
saadet-i ebediyeyi vermekten daha büyüktür, her acip ve
tavr-ı aklın haricindeki her şeyden daha büyüktür ki,
(5)
m
In
óp
MGn
h ¢m
ùr
Øn
æ`n
c s
’p
G r
º o
µo
ã`r
©n
H n
’n
h r
º o
µ`o
? r
?n
N Én
e
ayetinin sarahat-i
kat’iyesiyle nev-i beşerin haşri ve neşri bir tek nefsin ica-
dı kadar o kudrete kolay gelir. Bu mana itibarıyladır ki,
darbımesel hükmünde, büyük musibetlere ve büyük mak-
satlara karşı herkes, “Allah büyüktür, Allah büyüktür” der,
kendine teselli ve kuvvet ve nokta-i istinat yapar.
evet, nasıl ki dokuzuncu sözde, bu kelime, iki arkada-
şıyla bütün ibadatın fihristesi olan namazın çekirdekleri
ve hülâsaları; ve içinde ve tesbihatında tekrar ile nama-
zın manasını takviye için
(6)
o
ôn
Ñr
cn
G *n
G@! o
ór
ªn
ër
dn
G @$G n
¿Én
ër
Ñ
°o
S
üç muazzam hakikatlere ve insanın kâinatta gördüğü
Şualar
o
n
B
irinci
Ş
ua
| 377 |
MEYVE RİSALESİ
katalog.
hakikat:
gerçek, esas.
hamd:
Allah’a şükran ve memnu-
niyetini onu överek bildirme.
haşir:
Allah’ın kıyametten sonra
bütün insanları diriltip mahşere
çıkarması toplanmaları.
hülâsa:
bir şeyin özü, esası, te-
meli.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ibadat:
ibadetler.
icat:
vücuda getirme, yoktan var
etme.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
ilâh:
kendisine ibadet edinilen ta-
pınılan Ma’bud, Allah.
itibar:
değer.
kelâm-ı kudsî:
kudsî, mukaddes
söz.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
mahsus:
bir şeye veya kişiye has
olan.
muazzam:
çok büyük, ulu, yüce.
musibet:
felâket, belâ.
münasebet:
ilişki, alâka.
nefis:
hayat, ruh, can.
neşir:
kıyamet günü bütün ölülerin
dirilmesi.
nokta-i istinat:
dayanak noktası,
güvenme ve itimat noktası.
rab:
besleyen, yetiştiren, verdiği
nimetlerle mahlûkatı ıslah ve ter-
biye eden Allah.
saadet-i ebediye:
sonu olmayan,
sonsuz mutluluk.
sair:
diğer, başka, öteki.
sarahat-i kat’iye:
kat’î ve kesin
bir açıklık.
şeair:
kaideler, bütün Müslüman-
larla ilgili meseleler ve alâmetler.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahibini
tanıma ve ona karşı minnet duy-
ma.
tahattur:
hatırlama, hatıra getir-
me.
takviye:
kuvvetlendirme, sağlam-
laştırma, teyit ve tasdik etme.
tasarruf:
sahibi olduğu mülkünü
istediği gibi kullanma.
tasarruf-ı kudret:
kudretiyle mül-
künü idare etme ve mülkündekileri
istediği şekilde kullanma.
tavr-ı akıl:
akıl çizgisi, akıl ölçüle-
ri.
tesbihat:
tesbihler, Cenab-ı Hakkın
bütün noksan sıfatlardan uzak ve
bütün kemal sıfatlara sahip oldu-
ğunu ifade eden sözler.
teselli:
avutma, acısını dindirme.
ünvan:
şöhret, ad, isim.
vech-i mana:
mana yönü.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
adem:
yokluk.
âlem:
varlık sınıflarından her
biri.
bâkiyat-ı salihat:
ebedî, daimî
olarak yaşayan salihler.
cüz’î:
küçük, az.
daire-i ilim:
ilim dairesi.
darbımesel:
atasözü, vecize.
ebed:
sonsuzluk, daimîlik.
ezel:
başlangıcı olmayan ön-
cesizlik.
fevkinde:
üstünde.
fihriste:
bir kitapta bulunan
şeyleri sırayla gösteren liste,
1.
Allah her türlü kusur ve noksandan uzaktır.
2.
Ezelden ebede kadar her türlü hamd ve şükür Allah’a mahsustur. !Fatiha Suresi: 2.)
3.
Allah’tan başka ilâh yoktur. (Muhammed Suresi: 19.)
4.
Allah en büyüktür, en yücedir.
5.
Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. (Lokman
Suresi: 28.)
6.
Allah her türlü kusur ve noksandan uzaktır. · Ezelden ebede kadar her türlü hamd ve şü-
kür Allah’a mahsustur. · Allah en büyüktür, en yücedir.