medar-ı hayret, medar-ı şükran ve medar-ı azamet ve
kibriya, acip ve güzel ve büyük pek çok fevkalâde şeyler-
den aldığı hayret ve lezzet ve heybetten neş’et eden su-
allerine pek kuvvetli cevap verdiği gibi, on Altıncı sözün
ahirinde izah edilen şu, nasıl bir nefer bayramda bir mü-
şir ile beraber huzur-i padişaha girer, sair vakitte zabiti-
nin makamı ile onu tanır; aynen öyle de, her adam, hac-
da bir derece velîler gibi, Cenab-ı Hakkı
(1)
¢p
Vr
Qn
’r
G t
Ün
Q
ve
(2)
n
Úp
ªn
dÉn
©r
dG t
Ün
Q
ünvanı ile tanımaya başlar ve o kibriya
mertebeleri kalbine açıldıkça, ruhunu istilâ eden müker-
rer ve hararetli hayret suallerine yine
(3)
o
ô n
Ñ`r
cn
G *n
G
tekrarıy-
la umumuna cevap verdiği misillü, –on üçüncü lem’a-
nın ahirinde izahı bulunan ki– şeytanların en ehemmiyet-
li desiselerini köküyle kesip cevab-ı kat’î veren yine
o
ô n
Ñ`r
c
n
G *n
G
olduğu gibi, bizim ahiret hakkındaki sualimize
de kısa, fakat kuvvetli cevap verdiği misillü;
(4)
! o
ór
ªn
ër
dn
G
cümlesi dahi haşri ihtar edip ister, bize der:
“Manam ahiretsiz olmaz. Çünkü, ‘
Ezelden ebede ka-
dar her kimden ve her kime karşı bütün hamd ve şükür,
Ona mahsustur
’ ifade ettiğimden, bütün nimetlerin başı
ve nimetleri hakikî nimet yapan ve bütün zîşuuru ademin
hadsiz musibetlerinden kurtaran, yalnız saadet-i ebediye
olabilir; ve benim o küllî manama mukabele eder.”
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
adem:
yokluk.
ahir:
son.
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
cevab-ı kat’î:
red ve iadesi müm-
kün olmayan cevap.
desise:
hile, oyun, aldatmaca.
ehemmiyetli:
önemli.
fevkalâde:
olağanüstü.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikî:
gerçek.
hararet:
sıcaklık.
haşir:
kıyametten sonra bütün in-
sanların bir yere toplanmaları, Al-
lah’ın ölüleri diriltip mahşere çı-
karması.
heybet:
korkuyla birlikte hürmet,
saygı ve hayranlık uyandıran ulu-
luk, yücelik, haşmet.
huzur-i padişah:
padişahın huzu-
ru.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
istilâ:
kaplama, yayılma.
izah:
açıkça ortaya koyma, bir ko-
nuyu ayrıntılarıyla, eksiksiz anlat-
ma.
kibriya:
Cenab-ı Allah’ın azameti
ve kudreti, her cihetle büyüklü-
ğü.
küllî:
umumî, genel.
lem’a:
parıltı.
makam:
büyük memuriyet, mev-
ki.
medar-ı azamet:
büyüklük vesilesi,
sebebi.
medar-ı hayret:
hayret sebebi,
hayrete sevk eden.
medar-ı şükran:
şükrü gerektiren,
şükre sebep.
mertebe:
derece, basamak.
misillü:
gibi, benzeri.
mukabele:
karşılık verme, kar-
şılama.
mükerrer:
tekrarlanmış, tekrar
olunmuş, iki veya daha fazla
yapılmış, tekrarlı.
müşir:
en yüksek askerî de-
rece, mareşal.
nefer:
asker, er.
neşet:
meydana gelme, oluş-
ma, çıkma.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın
temeli ve sebebi olan manevî
varlık.
saadet-i ebediye:
sonu olma-
yan, sonsuz mutluluk.
sair:
diğer, başka, öteki.
sual:
soru.
umum:
bütün, hepsi.
ünvan:
şöhret, ad, isim.
velî:
Allah’ın sevgisine, hima-
yesine kavuşmuş, ermiş kim-
seler, Allah dostu, evliya.
zabit:
subay, askere kumanda
eden rütbeli asker.
zîşuur:
şuurlu, şuur sahibi.
1.
Yerin Rabbi. (Casiye Suresi: 36.)
2.
Âlemlerin Rabbi. (Casiye Suresi: 36.)
3.
Allah en büyüktür, en yücedir.
4.
Ezelden ebede kadar her türlü hamd ve şükür Allah'a mahsustur. (Fatiha Suresi: 2.)
MEYVE RİSALESİ
| 378 |
o
n
B
irinci
Ş
ua
Şualar