Şualar - page 380

kısım surelerin başlarında pırlanta gibi görünmeleri ve çok
sünuhatı tesbihatta başlayan risale-i nur’un dahi hakikî
madenleri ve esasları ve hakikatlerinin çekirdekleridirler.
Ve velâyet-i Ahmediye ve ubudiyet-i Muhammediye
(Aleyhissalâtü Vesselâm) cihetinde, öyle bir daire-i zikir-
de, namazdan sonraki tesbihatta bir tarikat-i Muhamme-
diyenin (
AsM
) virdidirler ki, her namaz vaktinde, yüz
milyondan ziyade mü’minler, beraber o halka-i kübra-i
zikirde, ellerinde tesbihler,
(1)
$G n
¿Én
ër
Ñ°o
S
otuz üç,
(2)
! o
ór
ªn
ër
dn
G
otuz üç,
(3)
o
ô n
Ñ`r
c
n
G *n
G
otuz üç defa da tekrar
ederler.
İşte böyle gayet muhteşem bir halka-i zikirde, sabıkan
beyan ettiğimiz gibi, hem kur’ân’ın, hem imanın, hem
namazın hülâsaları ve çekirdekleri olan o üç kelime-i mü-
barekeyi namazdan sonra otuz üçer defa okumak ne ka-
dar kıymettar ve sevaplı olduğunu elbette anladınız.
Bu risalenin başında, Birinci Meselesi, namaza dair gü-
zel bir ders olduğu gibi, hiç düşünmediğim hâlde, âdeta
ihtiyârsız olarak onun ahiri de namaz tesbihatına dair
ehemmiyetli bir ders oldu.
(4)
/
¬p
eÉn
©r
fp
G '
¤n
Y ! o
ór
ªn
ër
dn
G
(5)
o
º«/
µn
`?r
G o
º«/
?n
© r
dG n
âr
fn
G n
?s
fp
G B É '
æn
à r
ª s
?n
Y Én
e s
’p
G B É '
æ n
d n
º r
?p
Y '
’ n
?n
fÉn
ërÑ
°o
S
@
âdeta:
sanki.
ahir:
son.
aleyhissalâtü vesselâm:
‘salât ve
selâm onun üzerine olsun’ anla-
mında Hz. Muhammed’e dua.
beyan etmek:
açıklamak, bildir-
mek, izah etmek.
cihet:
yön.
dair:
alâkalı, ilgili.
daire-i zikir:
zikir dairesi, zikir yeri.
ebed:
sonu olmayan gelecek za-
man, sonsuzluk, daimîlik.
ehemmiyetli:
önemli.
ezel:
başlangıcı olmayan geçmiş
zaman, öncesizlik.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikî:
gerçek.
halka-i kübra-i zikir:
en büyük
zikir halkası, dairesi.
halka-i zikir:
zikir halkası, zikir
esnasında daire şeklinde oturma.
hamd:
methetme, övme, yücelt-
me.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bilgi.
hülâsa:
bir şeyin özü, esası, özeti.
ihtiyar:
irade, tercih.
ilâh:
kendisine ibadet edinilen ta-
pınılan Ma’bud, Allah.
iman:
inanma, itikat.
kelime-i mübareke:
mübarek ke-
lime.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
maden:
asıl, esas, kaynak.
mesele:
önemli konu.
muhteşem:
haşmetli, yüce.
mü’min:
iman eden, inanan.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
sabıkan:
evvelce, bundan önce.
sevap:
hayırlı bir işe karşı Allah
tarafından verilen mükâfat; sevap.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
sünuhat:
akla gelen, içe doğan
şeyler.
tarikat-i Muhammediye:
Hz. Mu-
hammed’in (asm) tarikati olan sün-
net yolu.
tenzih:
Allah’ı şanına lâyık olmayan
şeylerden, her türlü eksik ve nok-
sandan uzak ve yüce tutma, mü-
nezzeh sayma.
tesbihat:
tesbihler, Cenab-ı Hakkın
bütün noksan sıfatlardan uzak
ve bütün kemal sıfatlara sahip
olduğunu ifade eden sözler.
ubudiyet-i Muhammediye:
Hz. Muhammed’in (asm) mü-
kemmel kulluk ve ibadeti.
velâyet-i ahmediye:
Peygam-
berimizin velîliği, Peygambe-
rimize ait velîlik, Peygamberi-
mizin vefatından sonra nübüv-
vet tarzındaki hizmetinin su-
reten, fiilen ve şeklen sona
ermesiyle velâyet tarzında bu
makamda devam eden ma-
nevî hizmet tarzı; manevî el-
çilik.
virt:
zikir; belli zamanlarda,
belli sayıda, belli duaların zikir
olarak belli biçimde ve düzenli
şekilde okunması.
ziyade:
çok, fazla.
1.
Allah her türlü kusur ve noksandan uzaktır.
2.
Ezelden ebede kadar her türlü hamd ve şükür Allah’a mahsustur. (Fatiha Suresi: 2.)
3.
Allah en büyüktür, en yücedir.
4.
Nimet vermesine karşılık ezelden ebede kadar Allah’a hamd olsun.
5.
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgi-
miz yoktur. Sen herşeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Suresi: 32.)
MEYVE RİSALESİ
| 380 |
o
n
B
irinci
Ş
ua
Şualar
1...,370,371,372,373,374,375,376,377,378,379 381,382,383,384,385,386,387,388,389,390,...1581
Powered by FlippingBook