İşte iman-ı ahiretin binler faydalarından işaret ettiğimiz
beş altı numunelerine sairleri kıyas edilse, kat’î anlaşılır
ki, iki cihanın ve iki hayatın medar-ı saadeti yalnız iman-
dır.
risale-i nur’da, “Yirmi sekizinci söz”de ve başka risa-
lelerinde haşrin cismaniyeti cihetinde gelen zayıf şüphe-
lere, kuvvetli cevaplarına iktifaen burada yalnız bir kısa
işaretle deriz ki:
Esma-i İlâhiyenin en cemiyetli âyinesi cismaniyettedir;
ve hilkat-ı kâinattaki makasıd-ı İlâhiyenin en zengini ve
faal merkezi cismaniyettedir; ve ihsanat-ı Rabbaniyenin
en çok çeşitleri ve rengârenkleri cismaniyettedir; ve be-
şerin ihtiyacat dilleriyle Hâlık’ına karşı dualarının ve te-
şekküratının en kesretli tohumları, yine cismaniyettedir.
Maneviyat ve ruhaniyat âlemlerinin en mütenevvi çekir-
dekleri, yine cismaniyettedir. Bunlara kıyasen, yüzer kül-
lî hakikatler cismaniyette temerküz ettiğinden, Hâlık-ı
Hakîm, zemin yüzünde cismaniyeti çoğaltmak ve mez-
kûr hakikatlere mazhar eylemek için öyle sür’atli ve deh-
şetli bir faaliyetle kafile kafile arkasına mevcudata vücut
giydirir, o meşhere gönderir; sonra, onları terhis eder,
başkalarını gönderir. Mütemadiyen kâinat fabrikasını iş-
lettirir; cismanî mahsulâtı dokuyup, zemini ahirete ve
cennete bir fidanlık bahçesi hükmüne getirir. Hatta in-
sanın cismanî midesini memnun etmek için, o midenin
hâl diliyle bekasına dair duasını kemal-i ehemmiyetle
dinleyip kabul ederek, fiilen cevap vermek için hadsiz ve
hesapsız ve yüz binler tarzlarda ve binler çeşit çeşit
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
âlem:
varlık sınıflarından her biri.
âyine:
ayna.
beka:
bâkîlik, ebedîlik, sonsuzluk.
beşer:
insanlık.
cemiyetli:
bir çok şeyi bir arada
bulunduran, pek çok özellikleri içi-
ne alan, kapsamlı.
cihan:
dünya, kâinat, âlem.
cismanî:
maddî ve cisimli olmak.
cismaniyet:
cismanî oluş.
dair:
alâkalı, ilgili.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
esma-i İlâhiye:
Allah’ın isimleri.
faal:
hareketli, canlı.
faide:
fayda.
fiilen:
fiille, davranış ve hareketle.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat:
gerçek, esas.
hâl:
durum, vaziyet, keyfiyet; içinde
bulunulan durum ve şartların bü-
tünü.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şeyi
yoktan var eden, yaratıcı; Allah.
Hâlık-ı Hakîm:
hikmetle yaratan,
yarattıklarında hikmetli olduğunu
gösteren yaratıcı, Allah.
haşr:
kıyametten sonra bütün in-
sanların bir yere toplanmaları, Al-
lah’ın ölüleri diriltip mahşere çı-
karması.
hesapsız:
sınırsız, sonsuz.
hilkat-i kâinat:
kâinatın yaratılışı.
hükmüne:
yerine, değerine.
ihsanat-ı rabbaniye:
her şeyi ter-
biye ve idare eden Cenab-ı Hakkın
iyilikleri, bağışları.
ihtiyacat:
ihtiyaçlar, lüzumlu olan
şeyler.
iktifaen:
yeterli görerek.
kafile kafile:
sıra sıra, takım ta-
kım.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin
tamamı, bütün âlemler, varlıklar.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddüde
mahal bırakmayan.
kemal-i ehemmiyet:
son de-
rece mühim, önemli.
kesretli:
çokluğu olan, çok faz-
la.
kıyas:
karşılaştırma, oranla-
ma.
mahsulât:
meyveler, ürünler.
makasıd-ı İlâhiye:
Allah’ın
maksatları, yaratıcının gaye-
leri.
maneviyat:
mana âlemine ait
olanlar, hisse ve inanca ait
şeyler.
mazhar:
nail olma, şereflenme,
İlâhî tecellilerin göründüğü yer
olma.
medar-ı saadet:
mutluluk ve-
silesi, ferahlık sebebi.
meşher:
teşhir yeri, sergi, gös-
terme yeri.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, mahlûklar.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
mütemadiyen:
sürekli olarak,
devamlı.
mütenevvi:
aynı cinsten ol-
mayan, nevi nevi, çeşit çeşit.
numune:
örnek.
rengârenk:
çeşitli renkleri olan,
türlü renklerde olan, renk renk.
ruhaniyat:
madde âleminden
başka âlemler.
sair:
diğer, başka, öteki.
tarz:
biçim, şekil, suret.
temerküz:
merkezleşme, bir
merkezde toplanma.
terhis:
izin verme, serbest bı-
rakma.
teşekkürat:
teşekkürler, min-
net, memnuniyet ve şükür ifa-
de etmeler.
vücut:
beden, varlık.
zemin:
yer.
zemin:
yeryüzü.
MEYVE RİSALESİ
| 368 |
o
n
B
irinci
Ş
ua
Şualar