müddeası ve esası ahirettir; elbette o zatın nübüvvetine
ve sıdkına delâlet eden bütün mu’cizeleri ve hüccetleri,
bir cihette, dolayısıyla ahiretin tahakkukuna ve geleceği-
ne şahadet ederler.
Ve madem kur’ân’ın dörtten birisi haşir ve ahirettir ve
bin âyâtıyla onun ispatına çalışır ve onu haber verir; el-
bette kur’ân’ın hakkaniyetine şahadet ve delâlet eden bü-
tün hüccetleri ve delilleri ve bürhanları, dolayısıyla ahire-
tin vücuduna ve tahakkukuna ve açılmasına dahi delâlet
ve şahadet ederler.
İşte bak, bu rükn-i imanî ne kadar kuvvetli ve kat’î ol-
duğunu gör.
@
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
âyât:
Kur’ân ayetleri.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
cihet:
yön.
delâlet:
delil olma, gösterme.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, bürhan.
hakkaniyet:
hak ve adalete uy-
gunluk.
hüccet:
delil.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
kat’î:
kesin, şüpheye ve te-
reddüde mahal bırakmayan.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy
yoluyla Hz. Muhammed’e in-
dirilmiş, semavî kitapların so-
nuncusu.
madem:
... -den dolayı, böyle
ise.
mu’cize:
benzerini yapmaktan
insanların âciz kaldığı şey.
müddea:
iddia olunan, iddia
edilen şey.
nübüvvet:
nebîlik, peygam-
berlik, Allah’ın elçiliği, peygam-
berlik hâl ve şanı.
rükn-i imanî:
imana ait esas,
imanın esası.
sıdk:
samimîlik, doğru sözlülük,
söz ile fiilin birbirine uyması,
olduğu gibi görünüp göründü-
ğü gibi olma esası.
şahadet:
şahit olma, şahitlik,
tanıklık.
tahakkuk:
gerçekleşme, mey-
dana gelme, olma.
vücut:
var olma, varlık.
zat:
kişi, şahıs.
MEYVE RİSALESİ
| 358 |
o
n
B
irinci
Ş
ua
Şualar