Şualar - page 420

Azrail Aleyhisselâm Cenab-ı Hakka münacat edip de-
miş: “kabz-ı ervah vazifesinde senin ibadın benden kü-
secekler, şekva edecekler.”
ona cevaben denilmiş: “senin vazifene hastalıkları ve
musibetleri perde yapacağım; tâ ibadımın şekvaları onla-
ra gitsin, sana gelmesin.”
Aynen bu perdeler gibi, Azrail Aleyhisselâmın vazifesi
de bir perdedir; tâ haksız şekvalar Cenab-ı Hakka gitme-
sin. Çünkü, ölümdeki hikmet ve rahmet ve güzellik ve
maslahat cihetini herkes göremez. zahire bakıp itiraz
eder, şekvaya başlar. İşte bu haksız şekvalar rahîm-i Mut-
laka gitmemek hikmetiyle, Azrail Aleyhisselâm perde ol-
muş.
Aynen bunun gibi, bütün meleklerin, belki bütün es-
bab-ı zahiriyenin vazifeleri, izzet-i rububiyetin perdeleri-
dir. tâ güzellikleri görünmeyen ve hikmetleri bilinmeyen
şeylerde kudret-i İlâhiyenin izzeti ve kudsiyeti ve rahme-
tinin ihatası muhafaza edilsin, itiraza hedef olmasın ve
hasis ve ehemmiyetsiz ve merhametsiz şeylerle kudretin
mübaşereti nazar-ı zahirîde görünmesin. Yoksa, hiçbir se-
bebin hakikî tesiri ve icada hiç kabiliyeti olmadığını, her
şeyde tevhid sikkeleri kat’î gösterdiğini, risale-i nur had-
siz delilleriyle ispat etmiş. Halk etmek, icat etmek ona
mahsustur. esbap, yalnız bir perdedir. Melâike gibi zîşu-
ur olanların, yalnız cüz-i ihtiyârıyla cüz’î, icatsız, kesb de-
nilen bir nevi hizmet-i fıtriye ve amelî bir nevi ubudiyet-
ten başka ellerinde yoktur.
aleyhisselâm:
Allah’ın selâmı onun
üzerine olsun.
amelî:
yaparak, yapmak suretiyle,
uygulamalı, pratik, tecrübî.
cevaben:
cevap olarak, karşılık
şeklinde.
cihet:
yön.
cüz-i ihtiyar:
icattan mahrum, hak
kazanmaktan başka hiç bir şeye
gücü yetmeyen az bir arzu ser-
bestliği, cüz’i irade.
cüz’î:
küçük, az.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, bürhan.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
esbab-ı zahiriye:
görünüşe ait se-
bepler.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikî:
gerçek.
halk:
yaratma, yaratış.
hasis:
adî, alçak, bayağı.
hikmet:
İlâhî gaye, gizli sebep.
hikmet:
İlâhî gaye, gizli sebep,
fayda.
hizmet-i fıtriye:
yaratılıştan gelen
hizmet etme kabiliyeti.
ibad:
abdler, kullar, ibadet eden-
ler.
icat:
vücuda getirme, yoktan var
etme.
ihata:
kuşatma, içine alma.
ispat:
doğruyu delillerle göster-
me.
itiraz:
kabul etmediğini belirtme,
karşı çıkma.
izzet:
şeref, yücelik; kuvvet, kudret,
üstünlük.
izzet-i rububiyet:
Cenab-ı Hakkın
yaratıkları terbiye ve idare etmekte
gösterdiği izzet ve üstünlük.
kabiliyet:
istidat, yetenek.
kabz-ı ervah:
ruhların alınması,
ölme.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddüde
mahal bırakmayan.
kesb:
Allah tarafından verilen
bir kabiliyetin sonradan insan
tarafından kazanılması; ortaya
çıkarılması.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
kudret-i İlâhiye:
Allah’ın kud-
reti, Allah’ın kudretiyle yaptığı
işler, fiiller, tasarruflar.
kudsiyet:
kutsallık, mukad-
deslik, azizlik.
mahsus:
bir şeye veya kişiye
has olan.
maslahat:
uygun iş.
melâike:
melekler.
merhamet:
acımak, şefkat gös-
termek, korumak, esirgemek.
muhafaza:
koruma.
musibet:
felâket, belâ.
mübaşeret:
bir işe başlama,
girişme, tutuşma, bulaşma, te-
mas.
münacat:
Allah’a dua etme,
yalvarma, Onun manevî hu-
zurunda tazarru ve niyazda
bulunma.
nazar-ı zahirî:
zahirî bakış, dış
görünüşe ehemmiyet vererek
yapma.
nevi:
çeşit, tür.
rahîm-i Mutlak:
sonsuz ve
tam merhamet sahibi olan Ce-
nab-ı Hak.
rahmet:
şefkat etmek, mer-
hamet etmek, esirgemek.
sikke:
alâmet, nişan, turra.
şekva:
şikâyet, yakınma, hoş-
nutsuzluk, memnuniyetsizlik.
tesir:
etki.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme.
ubudiyet:
kulluk.
vazife:
görev.
zahir:
dış yüz, görünüş.
zîşuur:
şuurlu, şuur sahibi.
MEYVE RİSALESİ
| 420 |
o
n
B
irinci
Ş
ua
Şualar
1...,410,411,412,413,414,415,416,417,418,419 421,422,423,424,425,426,427,428,429,430,...1581
Powered by FlippingBook