etmek için, kırk bin başlı ve her başı kırk bin dil ile ve her
bir dil ile kırk bin tesbihat yapan bir melek-i müekkeli bu-
lunacak ki, ayn-ı hakikat olarak muhbir-i sadık haber ver-
miş. Ve hilkat-i kâinatın en ehemmiyetli neticesi olan in-
sanlarla münasebat-ı rabbaniyeyi tebliğ ve izhar eden
Cebrail Aleyhisselâm ve zîhayat âleminde en haşmetli ve
en dehşetli olan diriltmek ve hayat vermek ve ölümle ter-
his etmekteki Hâlık’a mahsus olan icraat-ı İlâhiyeyi yal-
nız temsil edip ubudiyetkârâne nezaret eden İsrafil Aley-
hisselâm ve Azrail Aleyhisselâm ve hayat dairesinde rah-
metin en cemiyetli, en geniş, en zevkli olan rızıktaki ih-
sanat-ı rahmaniyeye nezaretle beraber şuursuz şükürleri
şuur ile temsil eden Mikâil Aleyhisselâm gibi meleklerin
pek acip mahiyette olarak bulunmaları ve vücutları ve
ruhların bekaları, saltanat ve haşmet-i rububiyetin muk-
tezasıdır. onların ve her birinin mahsus taifelerinin vü-
cutları, kâinatta güneş gibi görünen saltanat ve haşmetin
vücudu derecesinde kat’îdir ve şüphesizdir. Melâikeye ait
başka maddeler bunlara kıyas edilsin.
evet, küre-i arzda dört yüz bin nevileri zîhayattan halk
eden, hatta en adî ve müteaffin maddelerden zîruhları
çoklukla yaratan ve her tarafı onlarla şenlendiren ve
mu’cizat-ı sanatına karşı onlara dilleriyle
(1)
$G n
¿Én
ër
Ñ°o
S ,*G n
?n
QÉn
H ,*G n
ABÉ°n
ûn
e
dediren ve ihsanat-ı
rahmetine mukabil
(2)
o
ôn
Ñr
c
n
G *n
G ,! o
ôr
µ
°t
ûdGn
h ,! o
ór
ªn
ër
dn
G
o
hayvancıklara söylettiren bir kadîr-i zülcelâli ve’l-Cemal,
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
adî:
bayağı, aşağı, değersiz.
âlem:
varlık sınıflarından her biri.
aleyhisselâm:
Allah’ın selâmı onun
üzerine olsun.
ayn-ı hakikat:
hakikatin aslı, ger-
çeğin tâ kendisi.
beka:
bâkîlik, ebedîlik, sonsuzluk.
bilâşek:
şeksiz, şüphesiz.
cemiyetli:
pek çok özellikleri içine
alan, kapsamlı.
ehemmiyetli:
önemli.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şeyi
yoktan var eden, yaratıcı; Allah.
halk:
yaratma, yaratış.
haşmet:
ihtişam, heybet, büyük-
lük.
haşmet-i rububiyet:
idare ve ter-
biye ediciliğin haşmeti, heybeti,
büyüklüğü.
hilkat-i kâinat:
kâinatın yaratılışı.
icraat-ı İlâhiye:
Cenab-ı Hakkın
kâinat ve mahlûkat üzerinde yap-
mış olduğu yüksek tasarrufat ve
işler.
ihsanat-ı rahmaniye:
çok mer-
hametli olan Cenab-ı Hakkın iyi-
likleri, bağışları.
ihsanat-ı rahmet:
Cenab-ı Hakkın
rahmetinin, merhametinin tecellisi
olan ihsan, ikram, bağışları.
izhar:
ortaya koyma, açığa çıkarma,
gösterme.
Kadîr-i Zülcelâli Ve’l-Cemal:
son-
suz güzellik sahibi, büyüklük sahibi
ve her şeye gücü yeten Allah.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin
tamamı, bütün âlemler, varlıklar.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddüde
mahal bırakmayan.
kıyas:
bir şeyi başka bir şeye ben-
zeterek hüküm verme.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası, ta-
biatı, niteliği.
mahsus:
bir şeye veya kişiye has
olan.
Melâike:
melekler.
melek-i müekkel:
vekil tayin edi-
len melek.
mu’cizat-ı sanat:
sanat mu’cize-
leri.
muhbir-i sadık:
doğru haberci; Al-
lah ve ahiretle ilgili doğru haberler
veren Peygamberimiz (asm) ve di-
ğer peygamberler.
mukabil:
karşılık.
mukteza:
iktiza eden, gereken.
münasebat-ı rabbaniye:
her şeyi
terbiye ve idare eden Allah’ın kul-
ları ile münasebetleri, ilgileri.
müteaffin:
taaffün etmiş, bo-
zulmuş, çürüyüp kokuşmuş.
nevi:
çeşit, tür.
nezaret:
gözetme, bakma,
kontrol etme.
rahmet:
şefkat etmek, mer-
hamet etmek, esirgemek.
rızık:
Allah’ın lütuf ve ihsan
ettiği nimetler.
saltanat:
sultanlık, padişahlık.
şuur:
bir şeyin inceliklerini
iyice idrak etme, anlayış.
şükür:
Allah’ın nimetlerine kar-
şı memnunluk gösterme.
taife:
bölük, takım, fırka.
takdim:
arz etme, sunma.
tebliğ:
ulaştırmak, bildirmek.
temsil:
birinin, bir topluluğun
adına hareket etme.
terhis:
izin verme, serbest bı-
rakma.
tesbihat:
Allah’ın bütün noksan
sıfatlardan uzak ve bütün ke-
mal sıfatlara sahip olduğunu
ifade eden sözler.
ubudiyetkârâne:
kul olana ya-
kışır şekilde.
vücut:
var olma, varlık.
zîhayat:
hayat sahibi.
zîruh:
ruh sahibi, ruhlu, canlı.
1.
Allah dilemiş, ne güzel, ne mübarek yaratmış! O her türlü kusur ve noksandan uzaktır.
2.
Ezelden ebede kadar her türlü hamd ve şükür Allah’a mahsustur; Allah en büyüktür, en
yücedir.
MEYVE RİSALESİ
| 424 |
o
n
B
irinci
Ş
ua
Şualar