Şualar - page 429

Hem meselâ,
(1)
p
ón
?o
© r
dG p
p
äÉ n
KÉs
Øs
ædn
G
cümlesi (şeddeler sa-
yılmaz) bin üç yüz yirmi sekiz (1328); eğer şeddedeki
lâm
sayılsa, bin üç yüz elli sekiz (1358) adediyle, bu umumî
harbleri yapan ecnebi gaddarların hırs ve haset ile bizde-
ki hürriyet inkılâbının kur’ân lehindeki neticelerini boz-
mak fikriyle, tebeddül-i saltanat ve Balkan ve İtalyan
Harbleri ve Birinci Harb-i Umumînin patlamasıyla mad-
dî ve manevî şerlerini siyasî diplomatların radyo diliyle
herkesin kafalarına sihirbaz ve zehirli üflemeleriyle ve mu-
kadderat-ı beşerin düğme ve ukdelerine gizli plânlarını tel-
kin etmeleriyle bin senelik medeniyet terakkiyatını vahşi-
yâne mahveden şerlerin vücuda gelmeye hazırlanmaları
tarihine tevafuk ederek,
p
ón
?o
© r
dG p
p
äÉ n
KÉs
Øs
ædn
G
’in tam manası-
na tetabuk eder.
Hem meselâ,
(2)
n
ó°n
ùn
M Gn
Pp
G m
óp
°SÉn
M u
ôn
°T r
øp
en
h
cümlesi (şedde
ve tenvin sayılmaz) yine bin üç yüz kırk yedi (1347) edip,
aynı tarihte, ecnebi muahedelerin icbarıyla bu vatanda
ehemmiyetli sarsıntılar ve felsefenin tahakkümüyle bu din-
dar millette ehemmiyetli tahavvüller vücuda gelmesine ve
aynı tarihte, devletlerde İkinci Harb-i Umumîyi ihzar eden
dehşetli hasetler ve rekabetlerin çarpışmaları tarihine bu
mana-i işarî ile tam tamına tevafuku ve manen tetabuku,
elbette bu kudsî surenin bir lem’a-i i’caz-ı gaybîsidir.
* * *
Şualar
o
n
B
irinci
Ş
ua
| 429 |
MEYVE RİSALESİ
kudsî:
mukaddes, yüce.
leh:
hakkında, onun için, onun ta-
rafına, ondan yana.
lem’a-i i’caz-ı gaybî:
mu’cize de-
recesinde gaybî parıltı.
maddî:
madde ile alâkalı, cisma-
nî.
mahv:
yok etme, ortadan kaldırma,
batma.
mana-i işarî:
yazı ve işaretlerle
ifade edilen mana.
manen:
mana bakımından.
manevî:
manaya ait.
medeniyet:
bir topluluğun hayat
tarzı, bilgi seviyesi, sanat gücü,
maddî ve manevî varlığı ile ilgili
vasıfların tamamı.
meselâ:
örneğin.
muahede:
iki veya daha çok devlet
arasında akdedilen anlaşma.
mukadderat-ı beşer:
insanların
başına gelen ve gelecek olan hâ-
diseler.
plân:
bir şeyi gerçekleştirmek için
yapılan düzenleme.
rekabet:
rakip olma hâli, birbirini
çekememe.
sihirbaz:
büyü yapan, büyücü, si-
hirbaz.
siyasî:
politik.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldığı
114 bölümden her biri.
şedde:
Arabca ve Farsçada harfin
üzerine konulan ve o harfi iki defa
okutan işaret.
şer:
kötülük.
tahakküm:
zorbalık etme, zorla
hükmetme, hükmü altına alma.
tahavvül:
değişme, dönüşme, baş-
kalaşma.
tebeddül-i saltanat:
saltanatın de-
ğişmesi, hakimiyetin değişmesi.
telkin:
fikir aşılama, zihinde yer
ettirme.
tenvin:
Arabca bir kelimenin so-
nunu nun gibi okutmak üzere ko-
nulan işaret.
terakkiyat:
ilerlemeler, gelişme-
ler.
tetabuk:
birbirine uygun gelme.
tevafuk:
uyma, birbirine denk gel-
me.
ukde:
düğüm, bağ.
umumî:
herkese ait, genel.
vahşiyâne:
vahşîcesine, vahşîce.
vücut:
var olma, varlık.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
dindar:
dinî kaidelere hakkıyla
riayet eden, dininin emirlerini
yerine getiren.
diplomat:
siyasette becerikli
olan, siyasetçi, siyasî.
ecnebi:
yabancı, başka millet-
ten olan.
ehemmiyetli:
önemli.
felsefe:
madde ve hayatı baş-
langıç ve gaye bakımından in-
celeyen ilim.
gaddar:
zulüm, haksızlık, mer-
hametsizlik eden.
Harb-i umumî:
genel harb;
1914-1918 yılları arasında olan
Birinci Dünya Savaşı.
harb:
savaş, devletler arasında
meydana gelen kanlı ve silâhlı
kavga.
haset:
kıskançlık, kıskanma,
çekemezlik.
hırs:
açgözlülük, kanaatsizlik.
hürriyet:
1908 de II. Meşruti-
yetin ilânı ile birlikte gerçek-
leşen yeni sistemin halk ara-
sındaki adı.
icbar:
zorlama, zorla ve isteği
dışında bir iş yaptırma.
ihzar:
hazır etme, hazırlama.
inkılâp:
bir hâlden başka bir
hale geçme, değişme, dönüş-
me.
1.
Düğümlere üfleyen büyücüler. (Felâk Suresi: 4.)
2.
Haset ettiğinde hasetçinin şerrinden. (Felâk Suresi: 5.)
1...,419,420,421,422,423,424,425,426,427,428 430,431,432,433,434,435,436,437,438,439,...1581
Powered by FlippingBook