Acaba, yerde iken Arş-ı Azamı temaşa eden, harika bir
deha-i kudsî sahibi olan ve doksan sene maneviyatta te-
rakki edip çalışan ve hakaik-ı imaniyeyi ilmelyakin, aynel-
yakin, hatta hakkalyakin suretinde keşfeden Şeyh geylâ-
nî (
ks
) gibi yüz binler ehl-i hakikatin ittifak ettikleri tevhi-
dî ve kudsî ve manevî meselelerde, maddiyatın en dağı-
nık ve kesretin en cüz’î teferruatına dalan ve sersemleşen
ve boğulan feylesofların sözleri kaç para eder? Ve inkâr-
ları ve itirazları, gök gürültüsüne karşı sivrisineğin sesi gi-
bi sönük olmaz mı?
Hakaik-ı İslâmiyeye zıddiyet gösterip mübareze eden
küfrün mahiyeti bir inkârdır, bir cehildir, bir nefiydir. su-
reten ispat ve vücudî görülse de, manası ademdir, nefiy-
dir. İman ise ilimdir, vücudîdir, ispattır, hükümdür. Her
bir menfi meselesi dahi bir müspet hakikatin ünvanı ve
perdesidir. eğer imana karşı mübareze eden ehl-i küfür,
gayet müşkülât ile menfi itikatlarını kabul-i adem ve tas-
dik-i adem suretinde ispat ve kabul etmeye çalışsalar, o
küfür, bir cihette yanlış bir ilim ve hata bir hüküm sayıla-
bilir. Yoksa, irtikâbı çok kolay olan yalnız adem-i kabul
ve inkâr ve adem-i tasdik ise, cehl-i mutlaktır, hükümsüz-
lüktür.
elhasıl, itikad-ı küfriye iki kısımdır:
•
Birisi
: Hakaik-ı İslâmiyeye bakmıyor. kendine mah-
sus yanlış bir tasdik ve batıl bir itikat ve hata bir kabuldür
ve zalim bir hükümdür. Bu kısım bahsimizden hariçtir. o
bize karışmaz, biz de ona karışmayız.
Şualar
Y
edinci
Ş
ua
| 175 |
AYETÜ’L-KÜBRA
harika:
olağanüstü.
hata:
yanlış.
hüküm:
kanaat, düşünce.
ilim:
bilme, bilgi.
ilmelyakin:
ilim yoluyla kesin ola-
rak bilme.
irtikâp:
kötü, fena ve günah teş-
kil edecek bir iş yapma, kötü iş
işleme.
i
tikad-ı küfriye:
inkârcılık düşün-
cesi, inancı.
itikat:
inanma, inanç.
itiraz:
kabul etmediğini belirtme,
karşı çıkma.
ittifak:
birleşme, fikir birliği etme.
kabul-i adem:
yokluğu, hiçliği ka-
bul etme.
kudsî:
mukaddes, yüce.
küfür:
Allah’ın varlığına, birliğine
inanmama, müşriklik, imansızlık.
maddiyat:
maddî ve cismanî şey-
ler; inanç, fikir, dinle ilgili husus.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası, ni-
teliği.
mahsus:
bir şeye veya kişiye has
olan.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
maneviyat:
mana, his ve inanç
ve düşünceye ait şeyler.
menfi:
olumsuz, müspet olma-
yan.
meselâ:
örneğin.
mesele:
önemli konu.
mübareze:
çatışma, kavga.
müspet:
olumlu, doğruluğu delil-
le ispatlanmış.
müşkülât:
müşküller, güçlükler,
zorluklar, çetinlikler.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
sureten:
suret olarak, görünüş iti-
barıyla, şekilce, şekil olarak.
tasdik:
bir şeyin veya kimsenin
doğruluğuna kesin olarak hük-
metme.
tasdik-i adem:
yokluğun kabulü,
yokluğu kabul etme.
teferruat:
ayrıntılar, dallar, bö-
lümler.
temaşa:
hayretle ve dikkatle bak-
ma, seyretme.
terakki:
yükselme, ilerleme.
tevaggul:
çok uğraşma, meşgul
olma.
tevhidî:
tevhide dair, tevhidle, Al-
lah’ın birliği ile ilgili.
ünvan:
ad, isim, lâkap.
vücudî:
vücutla ilgili, varlığa dair,
var olan şey ile alâkalı.
zıddiyet:
birbirine muhalif, zıt ol-
ma hali.
zalim:
zulmeden, acımasız ve hak-
sız davranan.
adem:
yokluk.
adem-i kabul:
kabul etme-
me.
adem-i tasdik:
tasdik etme-
me, kabul edilmeyiş, kabul-
süzlük.
arş-ı azam:
en büyük arş, Al-
lah’ın katı, Cenab-ı Hakkın kud-
ret ve saltanatının en büyük
dairesi.
aynelyakin:
gözle görür de-
recede inanma; bir şeyi göre-
rek ve seyrederek bilme.
bahis:
konu.
batıl:
boş ve manasız olan,
gerçeğe uymayan.
cehil:
bilgisizlik, cehalet, ca-
hillik.
cehl-i mutlak:
kara cahillik,
aşırı derecede bilgisizlik, son-
suz cehalet.
cihet:
yön, sebep, vesile.
cüz’î:
küçük, az.
deha-i kudsî:
kudsî deha, Al-
lah vergisi olan olağanüstü ze-
kilik.
ehl-i hakikat:
hakikati arzu-
layanlar, gerçeği bulup onun
peşinden gidenler; Allah ada-
mı.
ehl-i küfür:
Allah’ın varlığına
ve birliğine inanmayanlar, din-
sizler, imansızlar.
elhasıl:
özet olarak.
gayet:
son derece.
hakaik-ı imaniye:
imana ait
hakikatler, imanın esasları.
hakaik-ı İslâmiye:
İslâm’ın ger-
çekleri, esasları.
hakkalyakin:
marifet merte-
besinin en yükseği; bir şeyi
yaşayarak, içine girerek, doğ-
ruluğundan şüpheye asla yer
bırakmayacak biçimde kesin
olarak bilme.