Şualar - page 180

Hatta bu Yedinci Şuaın İkinci Makamında on dokuz
daireden altıncı bir daire olan eşcar ve nebabatın şahadet-
lerini ramazanda dinlerken hayal gözüyle gördüm ki: Ağaç
ve nebatlardan her birinin yaprak ve çiçek ve meyveleri,
kendilerine mahsus lisanlarıyla
(1)
n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G n
B ’
dedikleri gibi;
ağaçların dahi, kendi lisanıyla, onları şahit göstererek,
daha yüksek bir
n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G n
B ’
söylediğini; ve umum ağaçların
nev’i dahi, kendi lisanıyla kelime-i şahadet getirdiğini
“Hayalimle gördüm ve işittim” desem, “Bir hayaldir”
denilmez. Belki o derece parlak bir hakikattir ki, hayali
dahi kendine meftun edip hakikat hesabına çalıştırdı.
Ben kendi kendime namazın arkasında her bir
n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G n
B ’
dedikçe, fikrim o dairelerden her birisinin büyük
ve küllî ve en kuvvetli bir tarzda getirdiği şahadet keli-
mesini ve
(2)
*G s
’p
G n
¬'
dp
G n
B ’
tevhidini dinler, belki müşahede
eder. güya her bir dairenin, meselâ arzın şahadeti arz ka-
dar kuvvetli ve büyük ve zahir bir surette hayale görünür.
onun için bu Yedinci Şuada
(3)
...p
án
ªn
¶n
Y p
In
OÉn
¡n
°ûp
H
(ilâahir)
ve
(4)
...p
án
WÉn
Mp
G p
án
ªn
¶n
Y p
In
ón
gÉn
°ûo
ªp
H
(ilâahir) fıkraları çok tekrar
ederler. Bu Şua, gerçi risale-i
Münacat’
a benziyor ve
aynı tarzda gitmiş, fakat benim için bu Şua müşahedat
suretinde ve aynelyakin tarzında göründüğünden, daha
kuvvetli, daha yüksek, daha tatlı, daha nurludur. Bu Şua-
ın Birinci ve İkinci Makamları bu gelen ayet-i muazzama
arz:
dünya, yer küre.
ayet-i muazzama ve muhteşeme:
büyük ve ihtişamlı Kur’ân ayeti.
aynelyakin:
görür derecede kesin
olarak bilme, inanma.
eşcar:
ağaçlar.
fıkra:
kısa yazı, metin parçası.
fikir:
görüş, düşünce.
güya:
sanki.
hakikat:
gerçek, doğru.
ilâahir:
sona kadar, sonuna ka-
dar.
kelime-i şahadet:
eşhedü en lâ
ilâhe illâllah ve eşhedü enne Mu-
hammeden abduhu ve Resuluh
cümlesi.
küllî:
bütün fertlerden oluşan bü-
tün.
lisan:
dil.
mahsus:
ait olan, has kılınan.
makam
: bölüm, kısım.
meftun etmek:
tutkun hâle
getirmek.
müşahedat:
şahitlikler.
müşahede etmek:
görmek,
şahit olmak.
nebat:
bitki.
nebabat:
bitkiler.
nev:
cins, tür.
nurlu:
parlak ve manevî değeri
yüksek.
risale-i Münacat:
Allah’a ya-
karış tarzında yazılan tevhidî
bir eser.
suret:
şekil, biçim, tarz.
şahadet:
şahitlik, tanıklık.
şahit:
tanık.
şua:
ışın demeti.
tarz:
usul, şekil, biçim.
tevhid:
Allah’ı tek ve bir olarak
kabul edip ilân etme.
umum:
hepsi, tamamı.
1.
Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. (Bakara Suresi: 163, 255; Âl-i İmran Suresi: 2, 6; Kasas Suresi:
88., vd.)
2.
Allah’tan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. (Muhammed Suresi: 19.
3.
Büyüklüğünün şahadetiyle…
4.
Kuşatıcılığının büyüklüğünün görülmesiyle
AYETÜ’L-KÜBRA
| 180 |
Y
edinci
Ş
ua
Şualar
1...,170,171,172,173,174,175,176,177,178,179 181,182,183,184,185,186,187,188,189,190,...1581
Powered by FlippingBook