Şualar - page 189

müvellidülmâ ve müvellidülhumuza (hidrojen, oksijen)
gibi iki basit maddeden terekküp eden bu su, yüz binler-
le hikmetli ve şuurlu ve muhtelif hizmetlerde ve sanatlar-
da istihdam ediliyor. demek, bu tecessüm etmiş ayn-ı
rahmet olan yağmur, ancak bir rahman-ı rahîm’in
hazine-i gaybiye-i rahmetinde yapılıyor ve nüzulüyle,
(1)
o
¬n
àn
ªr
Mn
Q o
ôo
°ûr
æn
jn
h Gƒo
£n
æn
b Én
e p
ór
©n
H r
øp
e n
år
«n
¨r
dG o
?u
õn
æo
j …/
òs
dG n
ƒo
gn
h
ayetini maddeten tefsir ediyor.
sonra ra’dı dinler ve berke (şimşeğe) bakar, görür ki:
Bu iki hâdise-i acibe-i cevviye tam tamına
(2)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
ór
Ys
ôdG o
íu
Ñ°n
ùo
jn
h
ve
(3)
p
QÉn
°ür
Hn
’r
Ép
H o
Ön
gr
òn
j /
¬p
br
ôn
H Én
æn
°S o
OÉn
µ
n
j
ayetlerini maddeten tefsir etmekle beraber, yağmurun
gelmesini haber verip, muhtaçlara müjde ediyorlar.
evet, hiçten, birden harika bir gürültü ile cevvi konuş-
turmak ve fevkalâde bir nur ve nâr ile zulmetli cevvi ışık-
la doldurmak ve dağvari pamuk-misal ve dolu ve kar ve
su tulumbası hükmünde olan bulutları ateşlendirmek gibi
hikmetli ve garabetli vaziyetlerle, baş aşağı, gafil insanın
başına tokmak gibi vuruyor, “Başını kaldır, kendini tanıt-
tırmak isteyen fa’al ve kudretli bir zatın harika işlerine
bak. sen başıboş olmadığın gibi, bu hâdiseler de başıboş
olamazlar. Her birisi çok hikmetli vazifeler peşinde koş-
turuluyorlar. Bir Müdebbir-i Hakîm tarafından istihdam
olunuyorlar” diye ihtar ediyorlar.
İşte, bu meraklı yolcu, bu cevde, bulutu teshirden, rüz-
gârı tasriften, yağmuru tenzilden ve hâdisat-ı cevviyeyi
Şualar
Y
edinci
Ş
ua
| 189 |
AYETÜ’L-KÜBRA
hamd:
övgü, sena.
harika:
olağanüstü.
hazine-i gaybiye-i rahmet:
gay-
ba ait rahmet hazineleri, Cenab-ı
Hakkın var olan fakat şu âlemde
görünmeyen rahmet hazineleri.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bilgi.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
intizam:
düzgünlük, tertiplilik.
istihdam:
bir hizmette kullanma,
çalıştırma.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
maddeten:
maddî olarak.
muhtelif:
türlü türlü, çeşitli.
Müdebbir-i Hakîm:
hikmetli iş gö-
ren, her şeyi hikmet ve tedbirle
sevk ve idare eden; Cenab-ı Hak.
müvellidülhumuza:
oksijen.
müvellidülmâ:
hidrojen.
nâr:
ateş.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
nüzul:
yukarıdan aşağıya inme,
iniş.
pamuk-misal:
pamuk gibi.
ra’d:
gök gürlemesi, gök gürültü-
sü.
rahman-ı rahîm:
Rahman ve Ra-
hîm olan Allah; dünya ve ahirette
yarattıklarına sonsuz rahmet, şef-
kat ve merhametiyle muamele
eden Allah.
şuur:
bir şeyin inceliklerini iyice
idrak etme, anlayış.
şuursuz:
idraksiz, bilgisiz.
tasrif:
istediği şekilde idare etme.
tecessüm:
cisimleşme, cisim hâli-
ne gelme.
tefsir:
açıklama, tamamen açıkla-
ma, izah.
tenzil:
indirme, peyderpey, yavaş
yavaş indirme.
terekküp:
karışıp birleşme, bir-
den fazla şeyin birleşmesinden
oluşma.
teshir:
emri altına alma, emrine
itaat ettirme, boyun eğdirme.
vaziyet:
durum.
zat:
azamet ve ululuk sahibi olan.
zulmet:
karanlık.
ayet:
her bir Kur’ân cümlesi.
ayn-ı rahmet:
rahmetin tâ
kendisi.
berk:
şimşek.
bilhassa:
özellikle.
camit:
ruhsuz, cansız.
cev:
atmosfer, yer ile gök ara-
sı.
dağvari:
dağ gibi, yüksekçe
bir yer, dağ büyüklüğünde.
fa’al:
çok işleyen, daima ha-
rekette bulunan, çok çalışan,
aktif.
fevkalâde:
olağanüstü.
gafil:
gaflette bulunan, endi-
şesiz, nefsine uyarak Allah’ın
emirlerini unutan.
garabet:
tuhaflık.
hâdisat-ı cevviye:
gökyüzün-
de meydan gelen değişimler,
olaylar.
hâdise:
olay.
hâdise-i acibe-i cevviye:
fe-
zada, gökyüzünde meydana
gelen şaşırtıcı olay.
hakîmâne:
hikmetli bir şekil-
de.
1.
İnsanlar ümitsizliğe düştüklerinde yağmuru indiren ve rahmetini her tarafa yayan da Odur.
(Şûra Suresi: 28.)
2.
Gök gürültüsü Onu hamd ederek tesbih eder. (Ra’d Suresi: 13.)
3.
Şimşeğin parıltısı ise neredeyse gözleri alıverir. (Nur Suresi: 43.)
1...,179,180,181,182,183,184,185,186,187,188 190,191,192,193,194,195,196,197,198,199,...1581
Powered by FlippingBook