Şualar - page 185

ve ihatatı ile o semavat Hâlıkı’nın vücub-i vücuduna ve
vahdetine ve mevcudiyeti semavatın mevcudiyetinden da-
ha zahir bulunduğuna bilmüşahede şahadet eder
manasıyla,
Birinci Makamın Birinci Basamağında
,
/
/
?p
Oƒo
Lo
h p
܃o
Lo
h '
¤n
Y s
?n
O i/
òs
dG p
Oƒo
Lo
ƒdr
G o
Öp
LGn
ƒr
dG *G s
’p
G n
¬'
dp
G n
B ’
p
án
?«/
?n
M p
án
WÉn
Mp
G p
án
ªn
¶n
Y p
In
OÉn
¡n
°ûp
H Én
¡«/
a Én
e p
™«/
ªn
ép
H o
äGn
ƒ'
ªs
°ùdG p
¬p
Jn
ór
Mn
h
p
?«/
Xr
ƒs
àdGn
h p
?«/
¶r
`æs
àdGn
h p
º«/
¶r
æs
àdGn
h p
ôj/
hr
ós
àdGn
h p
Ò/
Hr
ós
àdGn
h p
Ò/
î°r
ùs
àdG
(1)
@ p
In
ón
gÉn
°ûo
Ÿr
Ép
H p
án
?s
ªn
µ`o
Ÿr
G p
án
©°p
SGn
ƒr
dG
denilmiştir.
sonra, dünyaya gelen o yolcu adama ve misafire,
cevv-i sema denilen ve mahşer-i acaip olan feza gürültü
ile konuşarak bağırıyor:
“Bana bak! Merakla aradığını ve seni buraya göndere-
ni benimle bilebilir ve bulabilirsin” der.
o misafir, onun ekşi fakat merhametli yüzüne bakar,
müthiş fakat müjdeli gürültüsünü dinler, görür ki:
zemin ile asuman ortasında muallâkta durdurulan bu-
lut, gayet hakîmâne ve rahîmâne bir tarzda zemin bah-
çesini sular ve zemin ahalisine âb-ı hayat getirir ve hara-
reti, yani yaşamak ateşinin şiddetini tadil eder ve ihtiya-
ca göre her yerin imdadına yetişir. Ve bu vazifeler gibi
çok vazifeleri görmekle beraber, muntazam bir ordunun
acele emirlere göre görünmesi ve gizlenmesi gibi, birden
Şualar
Y
edinci
Ş
ua
| 185 |
AYETÜ’L-KÜBRA
bîçarelere yardımda bulunmak,
esirgemek.
mevcudiyet:
mevcut olma, var-
lık.
muallâk:
asılı, asılmış.
muntazam:
nizamlı, intizamlı, dü-
zenli ve düzgün biçimde.
mükemmeliyet:
mükemmellik,
kusursuzluk, eksiksizlik.
mürekkep:
den oluşmuş, -den ol-
ma.
müthiş:
dehşet veren, ürküten,
dehşetli, korkunç.
rahîmâne:
rahîm olarak, merha-
met ederek, merhametli olarak.
rububiyet:
Cenab-ı Allah'ın her
zaman, her yerde, her mahlûka
muhtaç olduğu şeyleri vermesi,
terbiye, tedbir ve malikiyeti ve
besleyiciliği keyfiyeti.
semavat:
semalar, gökler.
şahadet:
şahit olma, şahitlik, ta-
nıklık.
tadil:
düzeltme, düzenleme, ha-
fifletme; giderme, ortadan kaldır-
ma.
tanzif:
temizleme.
tanzim:
düzenleme, tertipleme,
ıslah etme, düzeltme, iyileştirme.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tavzif:
vazifelendirme, görevlen-
dirme, işe alma, iş verme.
tedbir:
idare etme, çekip çevir-
me.
tedvir:
çekip çevirme, idare et-
me.
teshir:
emri altına alma, emrine
itaat ettirme, boyun eğdirme.
tezahür-i rububiyet:
Cenab-ı Hak-
kın terbiye, tedbir ve idare edicili-
ğinin ortaya çıkması, görünmesi.
Vacibü'l-Vücud:
varlığı zarurî ve
zatî olan.
vahdet:
birlik ve teklik.
vazife:
görev.
vücub-i vücut:
varlığın gerekliliği,
varlığın zarurî ve vacip oluşu.
vüs’at:
yaygın oluş, etki alanının
genişliği.
zahir:
açık, aşikâr.
zemin:
yeryüzü.
âb-ı hayat:
hayat suyu.
ahali:
halk.
asuman:
gökyüzü, sema.
azamet-i ihata:
kapsayıcılığın
büyüklüğü.
bilmüşahede:
görerek, bizzat
şahit olarak.
cevv-i sema:
gökyüzü, hava
âlemi, uzay boşluğu.
delâlet:
delil olma, gösterme.
faaliyet:
hareket.
feza:
kâinatta, yıldızlar arasın-
daki boşluk, uzay.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, asıl, esas.
hakîmâne:
hikmetli bir şekil-
de.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
yi yoktan var eden, yaratıcı;
Allah.
hararet:
sıcaklık.
ihatat:
kuşatmalar, etrafını sar-
malar, içine almalar.
ilâh:
ibadete lâyık olan.
imdat:
yardım.
levha:
görüntü.
mahşer-i acayip:
hayret veri-
ci şeylerin toplandığı yer.
merhamet:
acımak, şefkat gös-
termek, korumak, iyilik etmek,
1.
Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O öyle bir Vacibü’l-Vücud’dur ki, vüs’at ve mükemmeli-
yeti bilmüşahede görünen teshir,tedbir,tedvir,tanzim,tanzif ve tavzif hakikatlerinin aza-
met-i ihatasının şahadetiyle, semavat bütün içindekilerle beraber Onun vahdet içindeki
vücub-i vücuduna delâlet eder.
1...,175,176,177,178,179,180,181,182,183,184 186,187,188,189,190,191,192,193,194,195,...1581
Powered by FlippingBook