Şualar - page 183

Ayetü’l-Kübra
kâinattan Hâlık’ını soran bir seyyahın müşahedatıdır.
W
m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h s
øp
¡«/
a r
øn
en
h ¢o
Vr
Qn
’r
Gn
h o
™r
Ñ°s
ùdG o
äGn
ƒ'
ª°s
ùdG o
¬n
d o
íu
Ñ°n
ùo
J
r
ºo
¡n
ë«/
Ñ°r
ùn
J n
¿ƒo
¡n
?r
Øn
J n
’ r
øp
µ
'
dn
h /
?p
ór
ªn
ëp
H o
íu
Ñ°n
ùo
j s
’p
G
(1)
@ Gk
Qƒo
Øn
Z Ék
ª«/
?n
M n
¿Én
c o
¬s
fp
G
Bu
İkinci Makam
, bu ayet-i muazzamayı tefsir et-
mekle beraber, tayyedilen Arabî Birinci Makamın
bürhanlarını ve hüccetlerini ve tercümesini ve kısa
bir mealini beyan eder. Şöyle ki:
B
U AYET
-
İ MUAZZAMA
gibi pek çok âyât-ı kur’âniye,
bu kâinat Hâlık’ını bildirmek cihetinde, her vakit ve her-
kesin en çok hayretle bakıp zevkle mütalâa ettiği en par-
lak bir sahife-i tevhid olan semavatı en başta zikretmele-
rinden, en başta ona başlamak muvafıktır.
evet, bu dünya memleketine ve misafirhanesine gelen
her bir misafir, gözünü açıp baktıkça görür ki, gayet ke-
remkârâne bir ziyafetgâh ve gayet sanatkârâne bir teşhir-
gâh ve gayet haşmetkârâne bir ordugâh ve talimgâh ve
gayet hayretkârâne ve şevkengizâne bir seyrangâh ve te-
maşagâh ve gayet manidarâne ve hikmetperverâne bir
mütalâagâh olan bu güzel misafirhanenin sahibini ve bu
Şualar
Y
edinci
Ş
ua
| 183 |
AYETÜ’L-KÜBRA
kavrama kabiliyeti.
keramet-i gaybiye:
gaypla ilgili
keramet, istikbal ile alâkalı kera-
met.
keremkârâne:
cömertçe, el açık-
lığı ile.
mahlûkat:
Allah tarafından yara-
tılanlar.
manidarâne:
manalı şekilde.
meal:
mana, mefhum.
misafirhane:
misafirlerin kaldığı
ev, geçici bekleme yeri.
muvafık:
yerinde, uygun.
mütalâagâh:
bir şeyi etraflıca dü-
şünme, tetkik etme yeri.
necat:
kurtuluş, kurtulma, halâs,
selâmet.
ordugâh:
ordu yeri, ordunun ba-
rınıp konakladığı yer.
rab:
besleyen, yetiştiren, verdiği
nimetlerle mahlûkatı ıslah ve ter-
biye eden Allah.
rahîm:
merhamet eden, çok mer-
hametli olan, esirgeyen, koruyan,
acıyan Allah.
rahman:
sonsuz merhamet sahi-
bi ve şefkatle bütün varlıkları rı-
zıklandıran Allah.
sahife-i tevhid:
birlik sayfası; Al-
lah’ın birliğini gösteren sayfa.
saltanat:
sultanlık, padişahlık, hü-
kümdarlık.
sanatkârâne:
sanatkârca, bir sa-
natkâra yakışacak yolda.
semavat:
semalar, gökler.
sena:
methetme, övme.
seyrangâh:
seyir yeri, eğlence ve
gezme yeri.
şevkengizâne:
aşırı istek uyandı-
rır bir şekilde, keyif ve neşe vere-
cek şekilde.
tab:
basma, baskı.
talimgâh:
talim yeri, eğitim yeri.
tasdik:
bir şeyin veya kimsenin
doğruluğuna kesin olarak hük-
metme.
tavsif:
vasıflandırma, bir şeyin iç
yüzü ve özelliklerini anlatma.
tayyetme:
geçme, atlama.
temaşagâh:
temaşa yeri, seyir ve
gezinti yeri.
teşhirgâh:
sergi yeri, herkese gös-
terme yeri.
vesile:
aracı, vasıta.
zikretmek:
anmak, bildirmek.
ziyafetgâh:
ziyafet verilen yer.
âyât-ı Kur’âniye:
Kur’ân ayet-
leri.
ayet-i muazzama:
büyük ayet.
bürhan:
güçlü kanıt, delil.
celâl:
nihayet derecede bü-
yüklük, azamet, ululuk.
cin:
gözle görünmez, lâtif ci-
simlerden ibaret bir yaratık.
ehemmiyetli:
önemli.
emniyet:
eminlik, güvenlik,
korkusuzluk.
galebe:
galip gelme, yenme,
üstünlük.
gayet:
son derece.
hâdise:
olay.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şe-
yi yoktan var eden, yaratıcı;
Allah.
haşmetkârâne:
haşmetlice,
haşmetli bir şekilde.
hayretkârâne:
hayret ederek.
hikmetperverâne:
her şeyde
fayda ve gaye gözetir şekilde.
hüccet:
delil.
hüküm:
karar, emir.
hürmet:
haysiyet, şeref.
idrak:
akıl erdirme, anlama,
1.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
Yedi gökle yer ve onların içindekiler Onu tesbih eder. Hiçbirşey yoktur ki Onu övüp tesbih
etmesin; lâkin siz onların tesbihini anlamazsınız. Şüphesiz ki O Halîm’dir, ceza vermekte
acele etmez; Gafûr’dur, günahları çokça bağışlar. (İsra Suresi: 44.)
1...,173,174,175,176,177,178,179,180,181,182 184,185,186,187,188,189,190,191,192,193,...1581
Powered by FlippingBook