Şualar - page 173

ispata karşı nefyin kıymeti yoktur ve kuvveti pek azdır.
Meselâ, ramazan-ı şerifin başında hilâli görmek hususunda
iki âmî şahit hilâli ispat etseler ve binlerle eşraf ve âlimler
“görmedik” deyip nefyetseler, onların nefiyleri kıymetsiz
ve kuvvetsizdir. Çünkü, ispatta birbirine kuvvet verir; birbi-
rinde tesanüt ve icma var. nefiyde ise, bir olsa, bin olsa,
farkları yoktur; herkes kendi başına kalır, infiradî olur.
Çünkü, ispat eden harice bakar ve nefsülemre göre hük-
meder. Meselâ, misalimizde olduğu gibi, biri dese, “gökte
ay vardır”; diğer arkadaşı parmağını oraya basar, ikisi bir-
leşip kuvvetleşirler. nefiy ve inkârda ise, nefsülemre bak-
maz ve bakamaz. Çünkü,
“Hususî olmayan ve has bir yere
bakmayan bir nefiy ispat edilmez”
meşhur bir düsturdur.
Meselâ, bir şey, dünyada var diye ben ispat etsem, sen de
dünyada yok desen, benim bir işaretimle kolayca ispat edi-
lebilen o şeyin sen nefyini, yani ademini ispat etmek için
bütün dünyayı aramak ve taramak ve göstermek, belki
geçmiş zamanların her tarafını dahi görmek lâzım geliyor.
sonra, “Yoktur, vuku bulmamıştır” diyebilirsin.
Madem nefiy ve inkâr edenler nefsülemre bakmazlar;
belki, kendi nefislerine ve akıllarına ve gözlerine bakıp
hükmediyorlar. Elbette birbirine kuvvet veremezler ve za-
hîr olmazlar.
Çünkü, görmeye ve bilmeye mâni olan per-
deler, sebepler ayrı ayrıdırlar. Herkes, “Ben görmüyo-
rum, benim yanımda ve itikadımda yoktur” diyebilir; yok-
sa, “Vakide yoktur” diyemez. eğer dese, hususan umum
kâinata bakan iman meselelerinde, dünya kadar büyük
bir yalan olur ki, doğru diyemez ve doğrultulmaz.
Şualar
Y
edinci
Ş
ua
| 173 |
AYETÜ’L-KÜBRA
nefis:
kişinin kendisi, şahsı.
nefiy:
inkâr etme, olumsuzlama.
nefsülemir:
işin hakikati, aslı.
ramazan-ı şerif:
mübarek, şerefli
Ramazan ayı.
tesanüt:
dayanışma, birbirine da-
yanma, birbirinden destek alma,
omuzdaşlık.
umum:
bütün.
vaki:
vuku bulan, gerçekte olan.
vuku:
olma, meydana gelme, or-
taya çıkma, oluş.
zahîr:
yardımcı, arka çıkan.
adem:
yokluk.
âlim:
ilim ile uğraşan, ilim ada-
mı.
âmî:
bilgisiz, cahil.
düstur:
kanun, kaide.
eşraf:
şeref ve itibar sahibi
kimseler, ileri gelenler.
hariç:
dışarı.
hilâl:
yeni ay.
husus:
mevzu, konu.
hususan:
özellikle.
hükmetme:
karar vermek,
inanca varmak.
icma:
fikir birliği etme.
infiradî:
yalnızlığa ait olan, yal-
nızlıkla ilgili.
inkâr:
reddetme, inanmama,
kabul ve tasdik etmeme.
itikat:
inanma, inanç.
madem:
...-den dolayı, böyle
ise.
mâni:
meneden, engel olan.
meselâ:
örneğin.
mesele:
problem; konu.
meşhur:
şöhretli, herkesin bil-
diği, yaygınlık kazanmış.
misal:
örnek.
1...,163,164,165,166,167,168,169,170,171,172 174,175,176,177,178,179,180,181,182,183,...1581
Powered by FlippingBook