Şualar - page 172

Mukaddime
W
(1)
p
¿ho
óo
Ñr
©n
«p
d s
’p
G ¢n
ùr
fp
’r
Gn
h s
øp
÷r
G o
âr
? n
?n
N Én
en
h
B
U AYET
-
İ UZMANıN SıRRıYLA
, insanın bu dünyaya
gönderilmesinin hikmeti ve gayesi, Hâlık-ı Kâinat’ı tanı-
mak ve Ona iman edip ibadet etmektir. Ve o insanın va-
zife-i fıtratı ve fariza-i zimmeti, marifetullah ve iman-ı bil-
lâhtır. Ve iz’an ve yakin ile vücudunu ve vahdetini tasdik
etmektir.
evet, fıtraten daimî bir hayat ve ebedî yaşamak isteyen
ve hadsiz emelleri ve nihayetsiz elemleri bulunan bîçare
insana, elbette o hayat-ı ebediyenin üssülesası ve anah-
tarı olan iman-ı billâh ve marifetullah ve vesilelerinden
başka olan şeyler ve kemalâtlar, o insana nispeten aşağı-
dır; belki çoğunun kıymetleri yoktur.
Risale-i Nur’
da bu hakikat kuvvetli bürhanlarla ispat
edildiğinden, bu hakikati
Risale-i Nur’
a havale ederek,
yalnız o yakin-i imanîyi bu asırda sarsan ve tereddüt ve-
ren iki vartayı dört Mesele içinde beyan ederiz.
n
Birinci Vartadan Çare-i Necat:
İki Meseledir.
Birinci Mesele:
otuz Birinci Mektubun on üçüncü
lem’asında tafsilen ispat edildiği gibi,
umumî meselelerde,
asır:
yüzyıl.
ayet-i uzma:
en büyük ayet, en
büyük delil.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
çare-i necat:
kurtuluş çaresi.
daimî:
sürekli, devamlı.
ebedî:
sonu olmayan, daimî, sü-
rekli.
elem:
dert, üzüntü, maddî-mane-
vî ıztırap.
fariza-i zimmet:
yapılması mut-
laka boynumuza borç olan vazife;
boyun borcu.
fıtraten:
fıtrî olarak, yaratılıştan,
yaratılış itibarıyla.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
Hâlık-ı Kâinat:
kâinatın ve onun
içinde olan her şeyin yaratıcısı,
Allah.
havale:
bir şeyi başkasının üstü-
ne bırakma.
hayat-ı ebediye:
ahiret hayatı.
hikmet:
İlahî gaye, gizli sebep.
iman:
inanma, itikat.
iman-ı billâh:
Allah’a inanma, Al-
lah’ı, onun kâinatta tecelli eden
bütün sıfat ve isimleriyle beraber
kabul ederek Ona inanma.
ispat:
doğruyu delillerle göster-
me.
iz’an:
basiret, anlayış, kavrayış,
akıl, zekâ.
kemalât:
faziletler, kemaller, ol-
gunluklar, mükemmellikler.
kıymet:
değer.
lem’a:
parıltı.
marifetullah:
Allah’ı tanıma, an-
lama, bilme.
mesele:
problem; konu.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
nispeten:
nispetle, kıyaslayarak.
sır:
gizli hakikat.
tafsilen:
tafsilli bir şekilde, uzun
uzadıya, ayrıntılı olarak.
tasdik:
bir şeyin veya kimsenin
doğruluğuna kesin olarak hük-
metme.
tereddüt:
karar verememe, şüp-
hede kalma.
umumî:
herkesle ilgili, genel.
üssülesas:
hakikî sağlam te-
mel.
vahdet:
birlik ve teklik.
varta:
tehlike, büyük tehlike.
vazife-i fıtrat:
fıtrat vazifesi,
yaratılış vazifesi.
vesile:
aracı, vasıta.
vücut:
var olma, varlık.
yakin:
kesin bilme, şüpheden
sıyrılarak son derece doğru ve
kuvvetli bilme.
yakin-i imanî:
şüphesiz, sağ-
lam ve kesin iman
1.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.
Cinleri ve insanları ancak Bana iman ve ibadet etsinler diye yarattım. (Zariyat Suresi: 56.)
AYETÜ’L-KÜBRA
| 172 |
Y
edinci
Ş
ua
Şualar
1...,162,163,164,165,166,167,168,169,170,171 173,174,175,176,177,178,179,180,181,182,...1581
Powered by FlippingBook