Şualar - page 170

bazen bir sayfa veya bir yaprak, bir tek cümle olur. Bir
tek delil hükmünde çok mukaddemat bulunur.
Dördüncüsü
: ekser meselelerinin her birisinin pek
çok delilleri ve hüccetleri bulunduğundan, bazen on, ba-
zen yirmi delili bir tek bürhan yapmak cihetiyle, mesele
uzunlaşır. kısa fehimler kavramaz.
Beşincisi
: Ben, ramazanın feyziyle bu risalenin nur-
larına mazhar olmaklığımla beraber, birkaç cihette hâlim
perişan ve birkaç hastalıkla vücudum sarsıldığı bir zaman-
da, acele yazılıp, birinci müsvedde ile iktifa edildi. Hem,
yazdığım vakit irade ve ihtiyârım ile olmadığını hissetti-
ğimden, kendi fikrimle tanzim veya ıslah etmeyi muvafık
görmediğim için, bir parça fehmi işkâl edecek bir vaziyet
aldı. Hem, Arabî fıkralar, içine çok girdi. Hatta “Birinci
Makam” baştan başa Arabî olduğundan, içinden çıkarıl-
dı, müstakil yazıldı.
Medar-ı kusur ve işkâl olan bu beş sebeple beraber, bu
risalenin öyle bir ehemmiyeti var ki, İmam-ı Ali (
rA
) ke-
ramat-ı gaybiyesinde bu risaleye
Ayet-i Kübra
ve
Asa-yı
Mûsa
namlarını vermiş. risale-i nur’un risaleleri içinde
buna hususî bakıp, nazar-ı dikkati celp etmiş.
(HaşİYe)
HaşİYe:
evet, İmam-ı Ali’nin (rA)
Ayetü’l-Kübra
hakkında verdiği ha-
beri tam tamına denizli hâdisesi tasdik etti. Çünkü, bu risalenin gizli
tab’ı hapsimize bir vesile oldu. Ve onun kudsî ve çok kuvvetli hakikati-
nin galebesi, beraat ve necatımıza ehemmiyetli bir sebep oldu. Ve
İmam-ı Ali’nin (ra) keramet-i gaybiyesini gözlere gösterdi. Ve hakkımız-
daki
(1)
p
ân
én
Ør
dG n
øp
e »u
æ`p
en
G …'
ôr
Ño
µ`r
dG p
ân
`j'
’r
Ép
Hn
h
duasını kabulünü ispat etti.
arabî:
Arabcaya ait, Arap dili ile
ilgili.
bürhan:
bir şeyi ispatlamak için
kullanılan kesin delil.
celp:
çekme, çekiş, kendine çek-
mek.
cihet:
yön, sebep, vesile.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, bürhan.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
ekser:
pek çok.
fehim:
anlama, anlayış, kavrayış.
feyiz:
bolluk, bereket, verimlilik.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
haşiye:
dipnot.
hususî:
özel.
hüccet:
delil.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ihtiyar:
irade, tercih.
iktifa etme:
yeterli bulma, kâfi
görme, yetinme.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi ya-
pıp yapmama konusunda için olan
iktidar, güç.
ıslah:
iyi duruma getirme, iyileş-
tirme, düzeltme.
işkâl:
müşküllük, güçlük, zorluk.
keramat-ı gaybiye:
gaypla ilgili
kerametler; gelecek, bilinmeyen
ve görünmeyenlerle ilgili kera-
metler.
makam:
yer, durak.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
medar-ı kusur:
kusur ve noksan-
lık sebebi.
mukaddemat:
başlangıçlar.
muvafık:
yerinde, uygun.
müstakil:
başlı başına, bağımsız.
müsvedde:
karalama, yazı tasla-
ğı, sonradan temize çekilmek üze-
re yazılan ilk yazı.
nam:
ad, isim, lâkap.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bak-
ma, dikkatli bakış.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
tanzim:
düzenleme, sıralama,
tertipleme.
vaziyet:
durum
1.
Yâ Rab! Ayetü’l-Kübra hürmetine beni kurtar, emân ve emniyet ver. (Celcelûtiye)
AYETÜ’L-KÜBRA
| 170 |
Y
edinci
Ş
ua
Şualar
1...,160,161,162,163,164,165,166,167,168,169 171,172,173,174,175,176,177,178,179,180,...1581
Powered by FlippingBook