•
İkincisi
: Hakaik-ı imaniyeye karşı çıkar, muaraza
eder. Bu dahi iki kısımdır:
Birisi adem-i kabuldür
; yalnız ispatı tasdik etmemektir.
Bu ise, bir cehildir, bir hükümsüzlüktür ve kolaydır. Bu
da bahsimizden hariçtir.
İkincisi kabul-i ademdir
; kalben ademini tasdik etmek-
tir. Bu kısım ise, bir hükümdür, bir itikattır, bir iltizamdır.
Hem, iltizamı için nefyini ispat etmeye mecburdur.
nefiy dahi iki kısımdır:
•
Birisi
, “Has bir mevkide ve hususî bir cihette yoktur”
der. Bu kısım ise, ispat edilebilir. Bu kısım da bahsimiz-
den hariçtir.
•
İkinci kısım ise
, dünyaya ve kâinata ve ahirete ve asır-
lara bakan imanî ve kudsî ve âmm ve muhit olan mese-
leleri nefiy ve inkâr etmektir. Bu nefiy ise, Birinci Mese-
lede beyan ettiğimiz gibi, hiçbir cihetle ispat edilmez. Bel-
ki kâinatı ihata edecek ve ahireti görecek ve hadsiz za-
manın her tarafını temaşa edecek bir nazar lâzımdır; tâ o
gibi nefiyler ispat edilebilsin...
n
İkinci Varta ve Çare-i Necat:
Bu dahi iki meseledir:
Bi r i nc i s i : Azamet ve kibriya ve nihayetsizlik nokta-
sında, ya gaflete veya masiyete veya maddiyata dalmak
sebebiyle darlaşan akıllar, azametli meseleleri ihata ede-
mediklerinden, bir gurur-i ilmî ile inkâra saparlar ve nef-
yederler.
adem:
yokluk.
adem-i kabul:
kabul etmeme.
adem-i tasdik:
tasdik etmeme,
kabul edilmeyiş, kabulsüzlük.
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
âmm:
genel, umumî.
asır:
yüzyıl.
azamet:
büyüklük, ululuk, yüce-
lik.
azametli:
büyük, yüksek.
bahis:
konu.
beyan etmek:
açıklamak, bildir-
mek, izah etmek.
cihet:
yön, sebep, vesile.
çare-i necat:
kurtuluş çaresi.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesizlik,
Allah’tan uzaklaşıp nefsin arzula-
rına dalmak.
gurur-i ilmî:
ilmî gurur.
hadsiz:
sınırsız.
hakaik-ı imaniye:
imana ait ha-
kikatler, imanın esasları.
hakaik-ı İslâmiye:
İslâm’ın ger-
çekleri, esasları.
hariç:
bir şeyin dışında kal-
ma.
hususî:
özel.
hüküm:
kanaat, düşünce.
ihata:
kuşatma, içine alma.
iltizam:
birinin tarafını tutma,
taraftarlık yapma, tarafgirlik.
imanî:
imana ait olan, imana
dair olan, imanla ilgili.
inkâr:
reddetme, inanmama,
kabul ve tasdik etmeme.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
itikat:
inanma, inanç.
kâinat:
yaratılmış olan şeyle-
rin tamamı, bütün âlemler,
varlıklar.
kalben:
kalp ile, kalpten.
kibriya:
Cenab-ı Allah’ın aza-
meti ve kudreti, her cihetle
büyüklüğü.
kudsî:
mukaddes, yüce.
maddiyat:
maddî ve cismanî
şeyler; inanç, fikir, dinle ilgili
husus.
masiyet:
asîlik, itaatsizlik. is-
yankârlık.
mecbur:
zorunda kalma.
mesele:
önemli konu.
mevki:
yer, mekân.
muaraza:
birbirine karşı gel-
me.
muhit:
ihata eden, kuşatıcı.
nazar:
bakış, dikkat.
nefiy:
inkâr etme, olumsuzla-
ma.
nefyetme:
reddetme, yok say-
ma.
nihayetsizlik:
sonsuzluk.
tasdik:
bir şeyin veya kimse-
nin doğruluğuna kesin olarak
hükmetme.
temaşa:
hayretle ve dikkatle
bakma, seyretme.
AYETÜ’L-KÜBRA
| 176 |
Y
edinci
Ş
ua
Şualar