Her neyse, on dokuz nurdan ve otuz üç –mukaddime
ve– mertebeden terekküp eden bir tek bürhan olan bu
Yedinci Şua kadar vücud-i Vacibü’l-Vücud ve vahdaniye-
tin ispatında daha kuvvetli bir delil ve daha kat’î bir bür-
han tasavvur edilmez. Ve hiçbir hükmü ve hiçbir cümlesi
ve hatta hiçbir kaydı yoktur ki, risale-i nur’da ispat
olunmamış olsun. Hususan
Münacat
ve İkinci Şua risale-
lerinde ve onun kat’iyeti ve kıymeti ve lezzeti için ben
her ne vakit sıkılsam veya sıkıntıya düşsem veya yorgun-
luk ve usanç getirsem bir kere mütefekkirâne okusam,
hiçbir sıkıntı ve usanç kalmaz.
Manidar bir tevafuktur ki, namazın tesbihatında ve
tesbihat gibi otuz üç defa tekrar ettiğim
(1)
*G s
’p
G n
¬'
dp
G n
B ’
’ın
zikrinde otuz üç mertebe ayrı ayrı nurları gördüm. sonra
o mertebelerdeki ispat-ı vücut ile ispat-ı vahdaniyete
baktım, gördüm ki: İspat-ı vücut bürhanlarının adedi,
risaletü’n-nur’da gayet ehemmiyetli bir adet olan on
dokuz adet, hem on dokuz harfli ve on dokuz defa oku-
nan İsm-i Azamın tılsımlı rakamı olan on dokuz adedine
tevafuk sırrıyla, on dokuz âlemde tezahür etmiş ve İsm-i
Azamın mazharı olduğuna bir emare göstermiş. Ve
ispat-ı vahdaniyet ise, bir defa risale-i nur’da gayet sırlı
ve mübarek bir rakam olan on üç ve bir defa on dört ve
bir defa da on dokuz adedi ile zahir oldu.
kastım olmadan uzunlaşmış olan Mukaddime nihayet
buldu.
* * *
âlem:
varlık sınıflarından her biri.
bürhan:
delil, kanıt.
delil:
kanıt.
ehemmiyetli:
önemli.
emare:
belirti, iz.
gayet:
oldukça.
hususan:
özellikle
İsm-i azam:
Cenab-ı Hakkın bin
bir isminden en büyük ve manaca
diğer isimleri kuşatmış olanı.
ispat-ı vahdaniyet:
Allah’ın
birliğinin ispatı.
ispat-ı vücut:
Allah’ın varlığının
ispatı.
kat’î:
kesin.
kat’iyet:
kesinlik.
manidar:
nükteli, ince mana-
lı.
mazhar:
bir şeyin çıktığı yer,
zuhur ettiği, göründüğü yer.
mertebede:
seviye, derece.
mukaddime:
başlangıç.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
münacat:
yakarış, dua.
mütefekkirâne:
düşünürcesi-
ne.
nihayet bulma:
sona erme.
risale:
kitapçık, broşür.
şua:
ışın demeti.
tasavvur:
bir şeyi zihinde şe-
killendirme, tasarlama, kurma.
terekküp etme
: birleşimle
oluşma.
tesbihat:
Cenab-ı Hakkın bütün
noksan sıfatlardan uzak ve bü-
tün mükemmel sıfatlara sahip
olduğunu ifade eden sözler.
tevafuk:
uyma, uygun gelme,
uygunluk, rastlamak, müna-
sebet, birbirine denk gelme.
tezahür etmek:
açığa çıkmak,
gözükmek.
tılsımlı:
herkesin bilip çöze-
mediği gizli sırlarla dolu.
vahdaniyet:
Allah’ın birliği ve
varlığı, Allah’ın bir oluşu.
vücud-i Vacibü’l-Vücud:
varlığı
gerekli (Vacibü’l-Vücud) olan
Allah’ın var oluşu.
zahir olma:
açığa çıkma, gö-
rünme.
zikir:
Allah’ın isimlerini anarak
dua etme, Allah’ı anma.
AYETÜ’L-KÜBRA
| 182 |
Y
edinci
Ş
ua
Şualar