Altıncı Şua
Yalnız İkİ nüktedİr.
W
N
AMAZDAKİ
teşehhütte bulunan
(1)
! o
äÉn
Ñpq
«`s
£dn
G o
äG n
ƒ n
?° s
üdn
G o
äÉn
c n
QÉn
Ño
ªr
dn
G o
äÉ s
«p
ë s
àdn
G
ilâahirenin iki
noktasına gelen iki suale iki cevaptır. teşehhüdün sair
hakikatlerinin beyanı başka vakte talik edilerek bu Altın-
cı Şuada yüzer nüktesinden yalnız İki nüktesi muhtasar
bir surette beyan edilecek.
Birinci sual:
teşehhüdün mübarek kelimatı, Miraç
gecesinde Cenab-ı Hak ile resulünün bir mükâlemeleri
olduğu hâlde, namazda okunmasının hikmeti nedir?
elcevap:
Her mü’minin namazı, onun bir nevi miracı
hükmündedir. Ve o huzura lâyık olan kelimeler ise, Mi-
rac-ı ekber-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmda söy-
lenen sözlerdir. onları zikretmekle, o kudsî sohbet tahat-
tur edilir. o tahatturla o mübarek kelimelerin manaları
cüz’iyetten külliyete çıkar ve o kudsî ve ihatalı manalar
tasavvur edilir veya edilebilir. Ve o tasavvur ile kıymeti ve
nuru teâlî edip genişlenir.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
Cenab-ı Hak:
Allah; doğru, ger-
çek, Hakkın tâ kendisi olan, şeref
ve azamet sahibi yüce Allah.
cüz’iyet:
azlık, cüz’î oluş, küçük-
lük.
hakikat:
gerçek, bir şeyin aslı,
esası.
hikmet:
İlâhî gaye, gizli sebep.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ihatalı:
kuşatıcı.
ilâahir:
sona kadar, sonuna ka-
dar.
kelimat:
kelimeler, sözler, lâkırdı-
lar.
kıymet:
değer.
kudsî:
mukaddes, yüce.
külliyet:
bütünlük, tümlük.
lâyık:
uygun, yakışır, münasip.
Mirac-ı Ekber-i Muhammed aley-
hissalâtü Vesselâm:
Peygambe-
rimizin (a.s.m) Cenab-ı Hakkın hu-
zuruna ruhen, cismen, hâlen çık-
ması, mu’cizesi.
Miraç:
Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed (asm) Efendimizin, Re-
cep ayının 27. gecesinde Cenab-ı
Hakkın huzuruna ruhen, cismen,
hâlen çıkması mu’cizesi.
muhtasar:
kısaca, özetle.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
mükâleme:
konuşma, karşılıklı ko-
nuşma, söyleşme.
mü’min:
iman eden, inanan.
nevi:
çeşit, tür.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
nükte:
ince manalı, düşündü-
rücü söz.
resul:
Allah tarafından kendi-
sine vahiy gelen, Allah’ın emir-
lerini insanlara bildirmekle va-
zifeli olan insan, peygamber.
sair:
diğer, başka, öteki.
sual:
soru.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
tahattur:
hatırlama, hatıra ge-
tirme.
talik:
başka bir zamana bı-
rakma, erteleme.
tasavvur:
bir şeyi zihinde şe-
killendirme, tasarlama, kurma.
teâlî:
yükselme, yücelme, çok
yüce olma.
teşehhüt:
namazda her otu-
ruşta tahiyyat duasını okuma
ve bu duayı okuyacak kadar
oturma.
zikretmek:
anmak, bildirmek.
1.
Bütün canlıların hayatları boyunca yaptıkları tesbihat ve fıtrî hediyeler Allah’a mahsustur.
Bereket ve tebrike sebep mübarek mahlûk, tohum, çekirdek, dâne, yumurta; ruh sahiple-
rinin hususî ibadetleri; kâmil insan ve Allah’a yakın meleklerin nuranî ve yüksek ibadetle-
ri hep Allah’a mahsustur. (Müslim, Salât: 56, 60, 62; Tirmizî, Salât: 100; Neseî, Tatbik: 23; Da-
rimî, Salât: 84, 92.)
a
lTıncı
Ş
ua
| 162 | Şualar