ise haram helâl etmeye sebebiyet verir. Yoksa, suiihtiya-
ryla, gayrimeflru sebeplerle zaruret olmufl ise, haram
helâl edemez, ruhsatl ahkâmlara medar olamaz, özür
teflkil edemez. Meselâ, bir adam suiihtiyaryla, haram bir
tarzda kendini sarhofl etse, tasarrufat ulema-i fleriatça
aleyhinde caridir, mazur saylmaz. Tatlik etse, talâk vaki
olur. Bir cinayet etse, ceza görür. Fakat, suiihtiyaryla ol-
mazsa, talâk vaki olmaz, ceza da görmez. Hem meselâ,
bir içki müptelâs, zaruret derecesinde müptelâ olsa da
diyemez ki, Zarurettir, bana helâldir.
flte, flu zamanda zaruret derecesine geçen ve insanla-
r müptelâ eden bir beliyye-i amme suretine giren çok
umurlar vardr ki, suiihtiyardan, gayrimeflru meyillerden
ve haram muamelelerden tevellüt ettiklerinden, ruhsatl
ahkâmlara medar olup, haram helâl etmeye medar ola-
mazlar. Hâlbuki, flu zamann ehl-i içtihad, o zarurat
ahkâm- fleriyeye medar yaptklarndan, içtihatlar
arziyedir, hevesîdir, felsefîdir; semavî olamaz, flerî de¤il.
Hâlbuki, semavat ve arzn Hâlknn ahkâm- lâhi-
yesinde tasarruf ve ibadnn ibadatna müdahale, o Hâ-
lkn izn-i manevîsi olmazsa, o tasarruf, o müdahale
merduttur.
Meselâ, baz gafiller, hutbe gibi baz fleair-i slâmiyeyi
Arabîden çkarp her milletin lisanyla söylemeyi iki se-
bep için istihsan ediyorlar.
Birincisi
: Tâ siyaset-i hâzra avam- Müslimîne de o
suretle tefhim edilsin. Hâlbuki, siyaset-i hâzra, o kadar
SÖZLER | 783
Y
RM
Y
EDNC
S
ÖZ
hevesî:
arzu ve isteklerle ilgili.
hile:
aldatmaca.
hutbe:
Cuma veya bayram na-
mazlarnda hatip tarafndan min-
bere çklarak yaplan lâhî emir-
leri hatrlatan konuflma ve dualar.
ibad:
kullar.
ibadat:
ibadetler.
içtihat:
din âlimlerinin fleri esas-
lar dahilinde Kurân ve sünnete
uygun flekilde, bir konuda fikir or-
taya koymalar, hüküm vermele-
ri.
istihsan:
güzel bulma.
izn-i manevî:
manevî izin.
mazur:
özürlü olma, mazeretli
medar:
dayanak noktas.
merdut:
reddolunmufl, kovul-
mufl.
meyil:
istek, arzu, e¤ilim.
muamele:
davranfl, iflleyifl.
müdahale:
karflma, el atma.
müptelâ:
tutkun, ba¤ml.
ruhsat:
izin, müsaade.
semavat:
gökler.
semavî:
lâhî.
siyaset-i hâzra:
flimdiki siyaset.
suiihtiyar:
kötü seçim.
suret:
flekil.
fleair-i slâmiye:
slâma ait iflaret-
ler.
flerî:
fleriatla ilgili.
fleytanat:
fleytanlklar.
talâk:
boflama; boflanma.
tasarruf:
kullanma, kullanma
hakk.
tasarrufat:
kullanmlar, faaliyet-
ler.
tatlik:
boflama.
tefhim:
anlatma.
teflkil etmek:
flekil vermek, mey-
dana getirmek.
tevellüt:
do¤ma, do¤um.
ulema-i fleriat:
din âlimleri.
umur:
ifl, mesele.
vaki:
olmufl.
zarurat:
zorunluluklar, mecburi-
yetler.
zaruret:
mecburiyet, zorunluluk.
ahkâm:
hükümler, buyruklar.
ahkâm- lâhiye:
lâhî hü-
kümler
ahkâm- fleriye:
fleriatn esas
ve kanunlar.
Arabî:
Arapçaya ait.
arziye:
dünyevî, lâhî olma-
yan.
avam- Müslimîn:
Müslü-
manlardan normal halk taba-
kas.
beliyye-i amme:
genel felâ-
ketler ve belâlar.
cari:
geçerli.
ehl-i içtihat:
müçtehitler.
felsefî:
felsefe ile ilgili.
gafil:
gaflette bulunan.
gayr- meflru:
dine aykr, ka-
nunsuz.
Hâlk:
yoktan yaratan Allah.
haram:
dinen yasak saylan
fleyler.
helâl:
dinen yaplmas izinli
olan fley; yasak olmayan.