Beflincisi
Üç nokta-i nazar, flu zaman›n içtihadat›n›, arziye ya-
par, semavîlikten ç›kar›yor. Hâlbuki, fleriat semaviyedir;
ve içtihadat-› fler’iye dahi onun ahkâm-› mesturesini iz-
har etti¤inden, semaviyedirler.
B‹R‹NC‹S‹:
Bir hükmün hikmeti ayr›d›r, illeti ayr›d›r.
Hikmet ve maslahat ise, tercihe sebeptir, icaba, icada
medar de¤ildir. ‹llet ise, vücuduna medard›r. Meselâ, se-
ferde namaz kasredilir, iki rekât k›l›n›r. fiu ruhsat-›
fler’iyenin illeti seferdir, hikmeti ise meflakkattir. Sefer
bulunsa, meflakkat hiç olmasa da namaz kasredilir. Çün-
kü, illet var. Fakat, sefer bulunmasa, yüz meflakkat bu-
lunsa, namaz›n kasredilmesine illet olamaz. ‹flte flu haki-
katin aksine olarak, flu zaman›n nazar› ise, maslahat ve
hikmeti illet yerine ikame edip, ona göre hükmediyor.
Elbette böyle içtihat arziyedir, semavî de¤ildir.
‹K‹NC‹S‹:
fiu zaman›n nazar› evvelâ ve bizzat saadet-i
dünyeviyeye bak›yor ve ahkâmlar› ona tevcih ediyor.
Hâlbuki, fleriat›n nazar› ise evvelâ ve bizzat saadet-i uh-
reviyeye bakar, ikinci derecede—ahirete vesile olmak
dolay›s›yla—dünyan›n saadetine nazar eder. Demek, flu
zaman›n nazar› ruh-u fleriattan yabanîdir. Öyle ise, fleri-
at nam›na içtihat edemez.
ÜÇÜNCÜSÜ:
1
p
äGn
Qƒ o
¶r
ën
Ÿr
G o
í«/
Ño
J p
äGn
Qho
ös
†dG s
¿p
G
kaidesi, ya-
ni, “
Zaruret haram› helâl derecesine getirir
.” ‹flte flu ka-
ide ise, küllî de¤il. Zaruret, e¤er haram yoluyla olmam›fl
ahiret:
öbür dünya.
ahkâm:
hükümler.
ahkâm-› mesture:
örtülü hü-
kümler.
arziye:
semavî, ‹lâhî olmayan.
hakikat:
gerçek.
hikmet:
kâinattaki ve yarat›l›flta-
ki ‹lâhî gaye, yüksek bilgi; sebep,
fayda.
icap:
gerekme hâli.
icat:
yoktan var etme.
içtihadat:
içtihatlar.
içtihadat-› fler’iye:
fler’î hüküm
ç›karmalar.
içtihat:
din âlimlerinin fler’i esas-
lar dahilinde Kur’ân ve sünnete
uygun flekilde, bir konuda fikir or-
taya koymalar›, hüküm vermele-
ri.
ikame:
yerine geçirme.
illet:
as›l sebep, maksat; gaye.
izhar:
a盤a vurma.
kaide:
kural, prensip.
kas›r:
k›saltma; k›saltmak.
küllî:
umumî, genel.
maslahat:
keyfiyet.
medar:
sebep, vesile.
meflakkat:
s›k›nt›, zorluk.
muamele:
davran›fl, iflleyifl.
nam›na:
ad›na.
nazar:
görüfl.
nokta-i nazar:
görüfl aç›s›.
ruhsat-› fler’iye:
‹slâmiyetin izin
vermesi.
ruh-u fleriat:
fleriat›n özü.
saadet-i dünyeviye:
dünya mut-
lulu¤u.
saadet-i uhreviye:
ahiret mutlu-
lu¤u.
sefer:
yolculuk.
semavî:
gök ile ilgili; ‹lâhî.
semaviye:
Allah taraf›ndan
olan, ‹lâhî.
fleriat:
Allah taraf›ndan pey-
gamber vas›tas›yla bildirilen,
‹lâhî emir ve yasaklara daya-
nan hükümlerin hepsi.
teflkil etmek:
flekil vermek,
meydana getirmek.
tevcih:
yöneltme.
umur:
ifller, meseleler.
vesile:
vas›ta, sebep.
vücut:
varl›k.
zaruret:
zorunluluk, mecburi-
yet.
1.
Aclûni,
Keflfü’l-Hafa
, 2:35.
782 | SÖZLER
Y
‹RM‹
Y
ED‹NC‹
S
ÖZ