insan kadere iman etmezse, küçük bir dairede cüzî bir
serbestiyet, muvakkat bir hürriyet içinde, dünya kadar
a¤r bir yükü, bîçare ruhun omzunda taflmaya mecbur-
dur. Çünkü, insan bütün kâinatla alâkadardr, nihayetsiz
makasd ve metalibi var; kudreti, iradesi, hürriyeti mil-
yondan birisine kâfi gelmedi¤i için, çekti¤i manevî skn-
t a¤rl¤, ne kadar müthifl ve muvahhifl oldu¤u anlafllr.
flte kadere iman, bütün o a¤rl¤ kaderin sefinesine atar,
kemal-i rahat ile, ruh ve kalbin kemal-i hürriyetiyle ke-
malâtnda serbest cevelânna meydan veriyor. Yalnz
nefs-i emmarenin cüzî hürriyetini selp eder ve firavuni-
yetini ve rububiyetini ve keyfemayefla hareketini krar.
Kadere iman o kadar lezzetli, saadetlidir ki, tarif edil-
mez. Yalnz, flu temsil ile o lezzete ve o saadete bir ifla-
ret edece¤iz. fiöyle ki:
ki adam bir padiflahn payitahtna giderler, o padifla-
hn mahall-i garaip olan has sarayna girerler. Biri padi-
flah bilmez, o yerde gasbâne, sârkane tavattun etmek
ister. Fakat, o bahçe, o sarayn iktiza ettikleri idare ve
tedbir ve varidat ve makinelerini ifllettirmek ve garip
hayvanatn erzakn vermek gibi zahmetli külfetleri gö-
rür, mütemadiyen ztrap çeker. O Cennet gibi bahçe,
baflna bir Cehennem gibi oluyor. Her fleye acyor. dare
edemiyor. Teessüfle vaktini geçirir. Sonra da, o hrsz
edepsiz adam, tedip suretiyle hapse atlr. kinci adam
padiflah tanr; padiflaha kendini misafir bilir. Bütün o
bahçede, o sarayda olan ifller, bir nizam- kanunla cere-
yan etti¤ini, her fley bir programla, kemal-i sühuletle
alâkadar:
ilgili, iliflkili.
bîçare:
çaresiz.
cereyan:
olma, meydana gelme.
cevelân:
dolaflma, gezinme.
cüzî:
az, pek az.
edepsiz:
edepten, terbiyeden
yoksun.
erzak:
rzklar, yiyecekler.
firavuniyet:
isyankârlkla Allah
tanmama, kendisini ilâh olarak
gösterme, firavunlaflma.
gasbâne:
hakk olmayan fleyi
alarak, gasp ederek.
has:
hususî, özel.
hürriyet:
serbestiyet.
ztrap:
aflr elem, azap, sknt.
idare:
yönetme, yürütme.
iktiza:
gerektirme.
irade:
bir fleyi yapma veya yap-
mama konusunda karar verebil-
me ve bu karar yerine getirebil-
me gücü.
kader:
Cenab- Hakkn her fleyi
olmadan önce takdir etmesi,
plânlamas.
kâfi:
yeterli.
kâinat:
yaratlmfl olan fleylerin
tamam, varlklar.
kemalât:
faziletler, iyilikler, mü-
kemmellikler.
kemal-i hürriyet:
tam ve mü-
kemmel hürriyet.
kemal-i rahat:
tam bir rahatlk.
kemal-i sühulet:
tam ve mü-
kemmel bir kolaylk.
keyfemayefla:
kendi keyfince,
baflbofl.
kudret:
güç, kuvvet.
külfet:
zahmet, zorluk.
mahall-i garaip:
garipliklerle do-
lu, hayret edilecek yerler.
makasd:
maksatlar, gayeler.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
metalip:
istekler, arzular.
muvahhifl:
dehflet veren, korku-
tucu.
muvakkat:
geçici.
mütemadiyen:
sürekli olarak,
devaml.
nefs-i emmare:
insan kötülü¤e
sürükleyen nefis, insana kötü ve
günah olan ifllerin yaplmasn
emreden nefis.
nihayetsiz:
sonsuz.
nizam- kanun:
kanun gere¤i,
düzeni, disiplini.
payitaht:
makam.
ruh:
insan ve hayvanlardaki
dirilik kayna¤, hayatn teme-
li ve sebebi olan gayr-i maddî
cevher, manevî varlk.
rububiyet:
Cenab- Allahn
her zaman, her yerde, her
mahlûka muhtaç oldu¤u fley-
leri vermesi, terbiye edicili¤i.
saadet:
mutluluk, bahtiyarlk.
sârkane:
hrszcasna.
sefine:
gemi.
selp:
zorla alma; ortadan kal-
drma.
suret:
tarz, flekil.
tavattun:
yerleflme, yurt
edinme.
tedbir:
idare etme, çekip çe-
virme.
tedip:
cezalandrma.
teessüf:
üzülme, ac duyma.
temsil:
benzetme, örnek.
varidat:
gelirler.
766 | SÖZLER
Y
RM
A
LTINCI
S
ÖZ