Hazret-i Azrail Aleyhisselâm, Cenab- Hakka demifl
ki: Kabz- ervah vazifesinde Senin ibadn benden flekva
edecekler, benden küsecekler.
Cenab- Hak lisan- hikmetle ona demifl ki, Seninle
ibadmn ortasnda musibetler, hastalklar perdesini bra-
kaca¤m; tâ flekvalar onlara gidip, senden küsmesinler.
flte bak: Nasl hastalklar perdedir, ecelde tevehhüm
olunan fenalklara mercidirler ve kabz- ervahta hakikat
olarak olan hikmet ve güzellik, Azrail Aleyhisselâmn va-
zifesine mütealliktir; öyle de, Hazret-i Azrail dahi bir per-
dedir, kabz- ervahta zahiren merhametsiz görünen ve
rahmetin kemaline münasip düflmeyen baz hâlâta mer-
ci olmak için, o memuriyete bir nazr ve kudret-i lâhiye-
ye bir perdedir. Evet, izzet ve azamet ister ki, esbap per-
dedar- dest-i kudret ola akln nazarnda; tevhit ve celâl
ister ki, esbap ellerini çeksinler tesir-i hakikîden.
kinci Lema
Bak flu kâinat bostanna; flu zeminin ba¤na, flu sema-
nn yldzlarla yaldzlanmfl güzel yüzüne, dikkat et! Göre-
ceksin ki, bir Sâni-i Zülcelâlin, bir Fâtr- Zülcemalin, o
serilmifl ve serpilmifl masnuattan her bir masnu üstünde
Hâlk- Külli fieye mahsus bir sikkesi ve her bir mahlûku
üstünde Sâni-i Külli fieye has bir hatemi ve kalem-i kud-
retin birer menfluru olan sahaif-i leyl ve nehar, yaz ve ba-
harda yazlan tabakat- mevcudat üstünde taklit kabul et-
mez bir turra-i garras vardr.
azamet:
büyüklük.
bostan:
bahçe.
celâl:
büyüklük, ululuk.
Cenab- Hak:
Allah.
ecel:
ölüm vakti; ölüm.
esbap:
sebepler.
Fâtr- Zülcemal:
sonsuz güzellik
sahibi ve her fleyi benzersiz yara-
tan Allah.
fenalk:
kötülük.
hakikat:
gerçek.
hâlât:
hâller, durumlar.
Hâlk- Külli fiey:
her fleyin yara-
tcs.
has:
özel.
hatem:
mühür, damga.
Hazret-i Azrail:
ölüm mele¤i,
ruhlar alan melek.
hikmet:
lâhî gaye.
ibad:
kullar.
izzet:
fleref ve yücelik.
kabz- ervah:
ruhlarn alnmas.
kâinat:
bütün âlemler, bütün
varlklar.
kalem-i kudret:
kudret kalemi.
kemal:
mükemmellik, kusursuz-
luk.
kudret-i lâhî:
Allahn kâinatta ifl
gören güç ve kuvveti.
lema:
parlt.
lisan- hikmet:
hikmet dili, yara-
tlfl gayesine uygun dil.
mahlûk:
yaratlmfl.
mahsus:
özel, has.
masnu:
sanatl olarak yaratlmfl
varlk.
masnuat:
sanatl olarak yaratl-
mfl varlklar.
memuriyet:
memurluk, emirle
hareket edifl.
menflur:
yaynlanmfl, herkese
ilân edilmifl.
merci:
baflvurulacak yer.
merhametsiz:
acmasz.
musibet:
belâ, sknt, ac verici
olay.
münasip:
uygun.
müteallik:
alâkal, ilgili.
nazarnda:
gözünde, görüflünde.
nazr:
bakan, gözeten.
perdedar- dest-i kudret:
Al-
lahn kudret elinin önünde per-
de.
rahmet:
acma, flefkat, merha-
met.
sahaif-i leyl ve nehar:
gece ve
gündüz sayfalar.
Sâni-i Külli fiey:
her fleyi sa-
natl bir flekilde yaratan Allah.
Sâni-i Zülcelâl:
her fleyi sa-
natla yaratan sonsuz büyük-
lük sahibi Allah.
sema:
gökyüzü, gök.
sikke:
mühür.
flekva:
flikâyet.
tabakat- mevcudat:
varlk-
larn tabakalar, gruplar.
taklit:
benzerini yapma.
tesir-i hakikî:
gerçek etki.
tevehhüm:
zannetme, var ol-
du¤unu sanma.
tevhit:
birleme, Allahn bir
oldu¤una ondan baflka ilâh
olmad¤na inanma.
turra-i garra:
parlak mühür.
vazife:
görev.
yaldzlama:
süsleme, eflyalar
altn ve gümüfl rengindeki
parlak maddelerle süsleme.
zahiren:
görünüflte.
zemin:
yeryüzü.
466 | SÖZLER
Y
RM
KNC
S
ÖZ