Sözler - page 461

fermana
(HAfi‹YE)
bak. O bin niflanl› zat, onun yan›na dur-
mufl, o ferman›n mealini umuma beyan ediyor.
‹flte, flu ferman›n üslûplar› öyle bir tarzda parl›yor ki,
herkesin nazar-› istihsan›n› celp ediyor; ve öyle ciddî,
ehemmiyetli meseleleri zikrediyor ki, herkes kulak ver-
meye mecbur oluyor. Çünkü bütün bu memleketi idare
eden ve bu saray› yapan ve bu acayibi izhar eden Zat›n
fluunat›n›, ef’alini, evamirini, evsaf›n› birer birer beyan
ediyor.
O ferman›n hey’et-i umumiyesinde bir turra-i azam ol-
du¤u gibi; bak her bir sat›r›nda, her bir cümlesinde, tak-
lit edilmez bir turra oldu¤u misillü; ifade etti¤i manalar,
hakikatler, emirler, hikmetler üstünde dahi, o Zata mah-
sus birer manevî hatem hükmünde, ona has bir tarz gö-
rünüyor. Elhâs›l, o ferman-› azam, günefl gibi, o Zat-›
Azam› gösterir; kör olmayan görür.
‹flte ey arkadafl! Akl›n bafl›na gelmifl ise, bu kadar kâ-
fi. E¤er bir sözün varsa flimdi söyle.
O inatç› adam cevaben dedi ki:
“Ben senin bu bürhanlar›na karfl› yaln›z derim: Elham-
dülillâh, inand›m. Hem günefl gibi parlak ve gündüz gibi
ayd›n bir tarzda inand›m ki, flu memleketin tek bir Ma-
lik-i Zülkemal’i, flu âlemin tek bir Sahib-i Zülcelâl’i, flu
saray›n tek bir Sâni-i Zülcemal’i bulundu¤unu kabul et-
tim. Allah senden raz› olsun ki, beni eski inad›mdan ve
SÖZLER | 461
Y
‹RM‹
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
her yönüyle.
hikmet:
her fleyin belirli gayelere
yönelik olarak faydal› ve tam ye-
rinde olmas›.
i’caz:
Kur’ân’›n mu’cize oluflu,
benzerinin yap›lamamas›.
ifade etme:
bildirme, anlatma.
inatç›:
bir konuda ›srar eden kifli.
izhar:
gösterme.
kâfi:
yeterli.
mahsus:
özel.
Malik-i Zülkemal:
sonsuz mü-
kemmellik sahibi olan gerçek
mülk sahibi; Allah.
mana:
anlam.
manevî:
maddî olmayan, mana-
ya ait.
meal:
anlam.
memleket:
ülke.
meseleler:
konular.
misillü:
gibi.
nazar-› istihsan:
be¤enerek bak-
ma.
niflan:
bir fleyi belirten iflaret.
nuranî:
nurlu.
Sahib-i Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük ve yücelikte olan sahip; Allah.
Sâni-i Zülcemal:
sonsuz güzellik
sahibi ve her fleyi sanatla yaratan
Allah.
fluunat:
ifller.
taklit edilmez:
benzeri yap›lmaz.
tarz:
flekil, biçim, usul, yöntem.
turra:
mühür, damga.
turra-i azam:
en büyük mühür.
umum:
herkes.
üslûp:
ifade flekli, anlat›fl biçimi.
zat:
Allah, flah›s, kifli.
zat-› azam:
en büyük zat.
zikretmek:
anlatmak, yeri geldi-
¤inde bir fleyi söylemek.
acayip:
flafl›rt›c› ve garip fley-
ler.
âlem:
dünya.
ayd›n:
ayd›nl›k.
beyan:
aç›klama, anlatma,
bildirme.
bürhan:
delil.
celp etme:
kendine çekme.
cevaben:
cevap olarak.
ef’al:
fiiller.
ehemmiyetli:
önemli.
Elhamdülillâh:
hamd Allah’a
aittir.
elhâs›l:
netice olarak.
evamir:
emirler.
evsaf:
nitelikler, özellikler.
ferman:
emir, buyruk.
ferman-› azam:
en büyük
emir; Kur’ân.
hakikat:
gerçek.
has:
özel.
hafliye:
aç›klay›c› not, dipnot.
hatem:
mühür, damga.
heyet-i umumî:
bütünüyle,
HAfi‹YE:
Nuranî ferman Kur’ân’a ve üstündeki turra ise i’caz›na iflaret-
tir.
1...,451,452,453,454,455,456,457,458,459,460 462,463,464,465,466,467,468,469,470,471,...1482
Powered by FlippingBook