Sözler - page 465

ister. Fakat, ifl gören kudret-i Samedâniyedir. Çünkü,
tevhit ve celâl öyle ister ve istiklâli iktiza eder. Sultan-›
Ezelî’nin memurlar›, saltanat-› rububiyetin icraatç›lar› de-
¤illerdir. Belki o saltanat›n dellâllar›d›rlar ve o rububiye-
tin temaflager naz›rlar›d›rlar. Ve o memurlar, o vas›talar;
kudretin izzetini, rububiyetin haflmetini izhar içindir; tâ
umur-u hasise ile kudretin mübaflereti görünmesin. Ac-
zâlûd, fakrpîfle olan insanî bir sultan gibi, acz ve ihtiyaç
için memurlar› flerik-i saltanat ittihaz etmifl de¤ildir.
Demek esbap vazedilmifl, tâ akl›n nazar-› zahirîsine
karfl› kudretin izzeti muhafaza edilsin. Zira âyinenin iki
veçhi gibi, her fleyin bir mülk ciheti var ki, âyinenin mü-
levven yüzüne benzer, muhtelif renklere ve hâlâta medar
olabilir; biri melekûttur ki, âyinenin parlak yüzüne ben-
zer. Mülk ve zahir veçhinde, kudret-i Samedâniyenin iz-
zetine ve kemaline münafi hâlât vard›r; esbap, o hâlâta
hem merci, hem medar olmak için vazedilmifller. Fakat,
melekûtiyet ve hakikat canibinde, her fley fleffaft›r, güzel-
dir, kudretin bizzat mübafleretine münasiptir, izzetine
münafi de¤ildir. Onun için, esbap s›rf zahirîdir, melekû-
tiyette ve hakikatte tesir-i hakikîleri yoktur.
Hem, esbab-› zahiriyenin di¤er bir hikmeti fludur ki:
Haks›z flekvalar› ve bat›l itirazlar› Âdil-i Mutlak’a tevcih
etmemek için, o flekvalara, o itirazlara hedef olacak es-
bap vazedilmifltir. Çünkü, kusur onlardan ç›k›yor ve on-
lar›n kabiliyetsizli¤inden ileri geliyor. Bu s›rra bir misal-i
lâtif suretinde bir temsil-i manevî rivayet ediliyor ki:
SÖZLER | 465
Y
‹RM‹
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
suzluk.
kudret:
Cenab-› Hakk›n kâinatta
ifl gören güç ve kuvveti.
kudret-i Samedanî:
her fley ken-
disine muhtaç olan, fakat kendisi
hiçbir fleye muhtaç olmayan Al-
lah.
medar:
sebep, vesile.
melekût:
iç yüzü.
melekûtiyet:
eflyan›n iç yüzü.
merci:
müracaat edilecek yer.
misal-i lâtif:
güzel ve hofl örnek.
muhafaza:
koruma.
muhtelif:
çeflitli, farkl›.
mübafleret:
temas etme, bulafl-
ma.
mülevven:
boyal›.
mülk:
eflyan›n gördü¤ümüz, te-
mas etti¤imiz, içinde z›tl›klar›, hofl
olmayan hâl ve durumlar› bar›n-
d›ran d›fl yüzü.
münafi:
ayk›r›, z›t.
münasip:
uygun.
nazar-› zahirî:
d›fl görünüfle
ehemmiyet vererek bakma.
naz›r:
bakan, gözeten.
rivayet:
nakletme.
rububiyet:
Cenab-› Hakk›n, var-
l›klar›n ihtiyaçlar›n› gidermesi, on-
lar› yetifltirmesi ve idare etmesi.
saltanat:
hükümranl›k, hâkimi-
yet.
saltanat-› rububiyet:
kâinat› ter-
biye ve idare edici olan Allah’›n
hâkimiyeti.
sultan:
padiflah.
Sultan-› Ezelî:
kudret, kuvvet ve
hükümranl›¤›n›n bafllang›c› olma-
yan Allah.
suret:
biçim.
s›r:
hakikat.
s›rf:
sadece.
fleffaf:
aç›k, temiz.
flekva:
flikâyet.
flerik:
ortak.
temaflager:
seyirci.
temsil-i manevî:
manevî bir ör-
nek.
tesir-i hakikî:
gerçek etki.
tevcih:
yöneltmek.
tevhit:
birleme, Allah’›n bir oldu-
¤una ondan baflka ilâh olmad›¤›-
na inanma.
umur-u hasise:
ufak ve de¤ersiz
ifller.
vas›ta:
araç.
vaz’:
konulma.
vecih:
yüz, yön.
zahir:
görünen.
zahirî:
görünüfle ait.
zira:
çünkü.
acz:
zay›fl›k, güçsüzlük.
aczâlûd:
âcizlikle kar›fl›k.
Âdil-i Mutlak:
zulümden mü-
nezzeh olan ve sonsuz adalet
sahibi Allah.
âyine:
ayna.
bat›l:
do¤ru ve hakl› olma-
yan.
canip:
taraf, yön.
celâl:
büyüklük, yücelik.
cihet:
yön, taraf.
dellâl:
ilân edici.
esbab-› zahirî:
görünürdeki
sebepler.
esbap:
sebepler.
fakrpîfle:
fakirlik içinde.
hakikat:
gerçek.
hâlât:
hâller, durumlar.
haflmet:
büyüklük, heybet.
hikmet:
sebep, gaye, amaç.
icraat:
ifller, uygulanan fley-
ler.
iktiza:
gerekme.
insanî:
insan türünden olan.
istiklâl:
ba¤›ms›zl›k.
itiraz:
karfl› ç›kma.
ittihaz etme:
kabul etme.
izhar:
gösterme.
izzet:
fleref, yücelik.
kabiliyetsizlik:
yeteneksizlik,
yetersizlik, yap›s›n›n uygun
olmamas›.
kemal:
mükemmellik, kusur-
1...,455,456,457,458,459,460,461,462,463,464 466,467,468,469,470,471,472,473,474,475,...1482
Powered by FlippingBook