Sözler - page 474

Birisi, her bir zerre, acz-i mutlak›yla beraber, pek bü-
yük ve pek mütenevvi vazifeleri kald›r›yor ve cümudiyeti
ile beraber, bir fluur-u küllî gösteren intizamperverâne ni-
zam-› umumîye tevfik-i hareket eder. Demek, her bir zer-
re, lisan-› acziyle
Kadîr-i Mutlak’
›n vücub-u vücuduna ve
nizam-› âlemi gözetmesiyle, vahdetine flahadet eder.
n
?p
d '
òn
c
l
óp
MGn
h l
Öp
LGn
h o
¬s
fn
G = '
¤n
Y p
¿Gn
óp
gÉn
°T m
Is
Qn
P u
?o
c
/
‘ s
¿n
G BÉ n
ªn
c
1
l
ón
ªn
°U l
ón
Mn
G o
¬s
fn
G = '
¤n
Y p
¿Én
àn
j'
G o
¬ n
d x
»n
M u
?o
c /
Evet, her bir zîhayatta, biri ehadiyet sikkesi, di¤eri sa-
mediyet turras› bulunuyor. Zira, bir zîhayat ekser kâinat-
ta cilveleri görünen esmay›, birden kendi âyinesinde gös-
teriyor. Âdeta bir nokta-i mihrakiye hükmünde
Hayy-›
Kayyum’
un tecelli-i ‹sm-i Azam›n› gösteriyor. ‹flte ehadi-
yet-i zatiyeyi
Muhyî
perdesi alt›nda bir nevi gölgesini
gösterdi¤inden, bir sikke-i ehadiyeti tafl›yor.
Hem o zîhayat, kâinat›n bir misal-i musa¤¤ar› ve flece-
re-i hilkatin bir meyvesi hükmünde oldu¤u için, kâinat
kadar ihtiyacat›n› ummad›¤› ve bilmedi¤i bir yerden ko-
layl›kla küçücük daire-i hayat›na yetifltirmek, samediyet
turras›n› gösteriyor. Yani o hâl gösteriyor ki, onun öyle
bir Rabbi var ki, ona, her fleye bedel bir teveccühü var
ve bütün eflyan›n yerini tutar bir nazar› var. Bütün eflya,
Onun bir teveccühünün yerini tutamaz.
o
¬r
æn
Y»/
Ør
µ
n
j n
’n
h m
Ar
?n
T u
?o
c
r
øn
Y l
Ar
?n
T m
Ar
?n
T u
?o
µ
p
d »/
Ør
µ
n
j r
ºn
©n
f
2
m
óp
MGn
h m
A r
?n
ûp
d r
ƒn
dn
h m
A r
?n
T t
?o
c
acz-i mutlak:
s›n›rs›z derecede
âcizlik, güçsüzlük.
âdeta:
sanki.
bedel:
yerini tutan.
cilve:
yans›ma, görüntü.
cümudiyet:
cans›zl›k.
daire-i hayat:
hayat dairesi.
delil:
ispat vas›tas›, kan›t.
Ehad:
tek, bir olan Allah.
ehadiyet:
her bir fleyde Allah’›n
birli¤inin görünmesi.
ehadiyet-i Zatiye:
Allah’›n yüce
Zat›n›n bir olmas›.
ekser kâinatta:
kâinat›n pek çok
yerinde.
esma:
isimler.
hâl:
durum.
Hayy-› Kayyum:
her hususta ik-
tidar› olan, her canl›ya hayat ve-
ren ve onlar› ayakta tutan, Allah.
hükmünde:
de¤erinde, gibi.
ifade etme:
söyleme.
ihtiyacat:
ihtiyaçlar.
intizamperverâne:
tertip ve dü-
zeni çok severcesine.
Kadîr-i Mutlak:
her fleye gücü
yeten sonsuz kudret sahibi, Allah.
kâinat:
bütün âlemler.
lisan-› acz:
zay›fl›k ve güçsüzlü-
¤ün dili.
meal:
anlam.
misal-i musa¤¤ar:
küçültülmüfl
örnek.
Muhyî:
bütün canl›lara hayat ve-
ren Allah.
mütenevvi:
çeflitli.
nazar:
bak›fl.
nevi:
çeflit.
nizam-› âlem:
kâinat›n düzeni.
nizam-› umumî:
her yerde ge-
çerli olan düzen.
nokta-i mihrakiye:
hareket nok-
tas›.
Rab:
bakan, yetifltiren, besleyen,
terbiye, sevk ve idare eden Allah.
Samed:
her fley kendisine muh-
taç oldu¤u hâlde, kimseye ve hiç-
bir fleye muhtaç olmayan, Allah.
samediyet:
her fleyin Allah’a
muhtaç olmas›, Allah’›n hiç bir fle-
ye muhtaç olmamas›.
sikke:
mühür, iflaret.
sikke-i ehadiyet:
Allah’›n birli¤i-
nin bir mühür gibi her bir varl›kta
görünmesi.
flahadet:
flahitlik, tan›kl›k.
flahit:
tan›kl›k.
flecere-i hilkat:
yarat›l›fl a¤ac›.
fluur-u küllî:
her fleyden ha-
berdar ve her fley hakk›nda
bilgi sahibi olma.
tecelli-i ‹sm-i Azam:
Allah’›n
en büyük isminin görünmesi.
teveccüh:
yönelme, ilgi.
tevfik-î hareket:
uygun ha-
reket.
turra:
mühür, damga.
Vacip:
varl›¤› zorunlu olan,
yoklu¤u düflünülemeyen Al-
lah.
vahdet:
birlik.
Vahit:
tek, bir Allah.
vazife:
görev.
vücub-u vücut:
varl›¤›n›n ge-
rekli ve zorunlu olmas›.
zerre:
atom.
zîhayat:
hayat sahibi.
zira:
çünkü.
1.
Üstad›m›za ait bir Arapça metin olup, aç›klamalar› hemen üstteki ve alttaki paragraflarda-
d›r. K›saca, “Her bir zerrede Onun Vacip ve Vahit oldu¤una iki flahit bulundu¤u gibi, her can-
l›da da Onun Ehad ve Samed oldu¤una dair iki delil vard›r” fleklinde ifade edilebilir.
2.
Üstada ait ifade olup, meali üstteki paragraf›n “Yani” ile bafllayan son iki cümlesinde veril-
mifltir.
474 | SÖZLER
Y
‹RM‹
K‹NC‹
S
ÖZ
1...,464,465,466,467,468,469,470,471,472,473 475,476,477,478,479,480,481,482,483,484,...1482
Powered by FlippingBook