Sözler - page 484

birer hatemidir, birer turras›d›r. Her nerede bulunsa, li-
san-› hâliyle her birisi der ki: “Ben kimin sikkesiyim, bu
yer dahi onun masnuudur. Ben kimin hatemiyim, bu me-
kân dahi onun mektubudur. Ben kimin turras›y›m, bu va-
tan›m dahi onun mensucudur.”
Demek en edna bir mahlûka rububiyet, bütün anas›r›
kabza-i tasarrufunda tutana mahsustur; ve en basit bir
hayvan› tedbir ve tedvir etmek, bütün hayvanat›, nebata-
t›, masnuat› kabza-i rububiyetinde terbiye edene has ol-
du¤unu kör olmayan görür.
Evet, her bir fert, sair efrada mümaselet ve misliyet li-
san› ile der: “Kim bütün nev’ime malik ise, bana malik
olabilir; yoksa, yok.” Her nevi, sair nevilerle beraber yer-
yüzünde intiflar› lisan›yla der: “Kim bütün sath-› arza ma-
lik ise, bana malik olabilir; yoksa, yok.” Arz, sair seyya-
rat ile bir günefle irtibat› ve semavat ile tesanüdü lisan›y-
la der: “Kim bütün kâinata malik ise, bana malik o ola-
bilir; yoksa, yok.”
Evet, faraza zîfluur bir elmaya biri dese, “Sen benim
sanat›ms›n”; o elma lisan-› hâl ile ona “Sus!” diyecek.
“E¤er bütün yeryüzünde bütün elmalar›n teflkiline muk-
tedir olabilirsen, belki yeryüzünde münteflir bütün hem-
cinsimiz olan bütün meyvedarlara, belki bütün bahar se-
finesiyle hazine-i rahmetten gelen bütün hedâyâ-i Rah-
maniyeye mutasarr›f olabilirsen, bana rububiyet dava
et.” O elma böyle diyecek ve o ahma¤›n a¤z›na bir tokat
vuracak.
ahmak:
akl›n› gerekti¤i gibi kulla-
namayan.
anas›r:
unsurlar, varl›klar›n mey-
dana gelmelerine yarayan mad-
deler.
arz:
yer, dünya.
edna:
en afla¤›, en küçük.
efrat:
fertler.
faraza:
var sayal›m ki.
fert:
flah›s.
has:
özel, ait.
hatem:
mühür, damga.
hazine-i rahmet:
rahmet hazine-
si.
hedâyâ-i Rahmaniye:
Rahman
olan Allah’›n hediyeleri.
hemcins:
ayn› cinsten olan.
intiflar:
yay›lma.
irtibat:
ba¤lant›.
kabza-i rububiyet:
Cenab-› Hak-
k›n terbiye eli.
kabza-i tasarruf:
idare ve kulla-
n›m eli.
kâinat:
yarat›lm›fl olan fleylerin
tamam›.
lisan:
dil.
lisan-› hâl:
bir fleyin duruflu ve
görünüflü ile bir mana ifade et-
mesi.
mahlûk:
yarat›lm›fl.
mahsus:
ait.
malik:
sahip.
masnu:
sanatl› olarak yarat›lan
varl›k.
masnuat:
sanatl› olarak yarat›l-
m›fl varl›klar.
mekân:
yer.
mensuç:
dokunan, dokuma.
meyvedar:
meyveli.
misliyet:
benzerlik.
muktedir:
gücü yeten.
mutasarr›f:
tasarruf eden, kulla-
nan.
mümaselet:
benzeme, ben-
zeyifl.
münteflir:
yay›lan.
nev:
tür.
rububiyet:
Cenab-› Hakk›n,
varl›klar›n ihtiyaçlar›n› gider-
mesi, onlar› yetifltirmesi ve
idare etmesi.
sair:
di¤er.
sanat:
eser.
sath-› arz:
yeryüzü.
sefine:
gemi.
semavat:
gökler.
seyyarat:
gezegenler.
sikke:
mühür.
tedbir:
idare etme.
tedvir:
çekip çevirme, idare
etme.
tesanüt:
dayan›flma.
teflkil:
meydana getirme,
yapma.
turra:
mühür, damga.
zîfluur:
fluur sahibi.
484 | SÖZLER
Y
‹RM‹
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
1...,474,475,476,477,478,479,480,481,482,483 485,486,487,488,489,490,491,492,493,494,...1482
Powered by FlippingBook