Sözler - page 487

Aynen öyle de, flu mevcudat-› seyyale, vücutlar›yla ve
hayatlar›yla Vacibü’l-Vücud’un vücup ve vücuduna ve
ehadiyetine flahadet ettikleri gibi, zevalleriyle, ölümleriy-
le o Vacibü’l-Vücud’un ezeliyetine, sermediyetine ve
ehadiyetine flahadet ederler.
Evet, gece-gündüz, k›fl ve yaz, as›rlar ve devirlerin de-
¤iflmesiyle gurup ve uful içinde teceddüt eden ve tazele-
nen masnuat-› cemîle, mevcudat-› lâtife, elbette bir âlî ve
sermedî ve daimüttecelli bir Cemal Sahibinin vücut ve
beka ve vahdetini gösterdikleri gibi; o masnuat, esbab-›
zahiriye-i süfliyeleriyle beraber zeval bulup ölmeleri, o
esbab›n hiçli¤ini ve bir perde oldu¤unu gösteriyorlar. fiu
hâl kat’iyen ispat eder ki, flu sanatlar, flu nak›fllar, flu cil-
veler bütün esmas› kudsiye ve cemîle olan bir Zat-› Ce-
mîl-i Zülcelâl’in tazelenen sanatlar›d›r, tahavvül eden na-
k›fllar›d›r, taharrük eden âyineleridir, birbiri arkas›ndan
gelen sikkeleridir, hikmetle de¤iflen hatemleridir.
E l hâ s › l
: fiu kitab-› kebir-i kâinat, nas›l ki vücut ve
vahdete dair ayat-› tekviniyeyi bize ders veriyor; öyle de,
o Zat-› Zülcelâl’in bütün evsaf-› kemaliye ve cemaliye ve
celâliyesine de flahadet eder ve kusursuz ve noksans›z
kemal-i zatîsini ispat ederler. Çünkü, bedihîdir ki, bir
eserde kemal, o eserin menfle ve mebdei olan fiilin ke-
maline delâlet eder. Fiilin kemali ise, ismin kemaline; ve
ismin kemali s›fat›n kemaline; ve s›fat›n kemali fle’n-i za-
tînin kemaline; ve fle’nin kemali o zat-› zîfluunun kemali-
ne hadsen ve zarureten ve bedaheten delâlet eder.
SÖZLER | 487
Y
‹RM‹
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
ye ve celâliy
e: Cenab-› Hakk›n
mükemmel, güzel ve büyüklük
s›fatlar›.
ezeliyet:
öncesi, bafllang›c› olma-
ma.
gurup:
batma.
hadsen:
sezerek, çabuk bir anla-
y›flla.
hâl:
durum.
hatem:
mühür, damga.
hikmet:
her fleyin belirli gayelere
yönelik olarak faydal› ve tam ye-
rinde olmas›.
ispat:
kan›tlama.
kat’iyen:
kesinlikle.
kemal:
mükemmellik, kusursuz-
luk.
Kemal-i Zatî:
Allah’›n, Zat›n›n mü-
kemmelli¤i, kusursuzlu¤u.
kitab-› kebir-i kâinat:
büyük kâ-
inat kitab›.
kudsiye:
kutsal, kusursuz ve yü-
ce.
masnuat:
sanatl› olarak yarat›l-
m›fl varl›klar.
masnuat-› cemîle:
güzel ve sa-
natl› yarat›lm›fl varl›klar.
mebde:
bafllangݍ.
menfle:
kaynak.
mevcudat-› lâtife:
çok hofl ve
çok güzel varl›klar.
mevcudat-› seyyale:
ak›p giden
varl›klar.
nak›fl:
iflleme.
noksans›z:
eksiksiz.
sanat:
ustaca ve güzelce yarat›l-
m›fl varl›klar.
sermedî:
sürekli, devaml›.
sermediyet:
süreklilik, sonsuzluk.
sikke:
mühür, iflaret.
s›fat:
nitelik, özellik.
flahadet:
flahitlik, tan›kl›k.
fle’n:
kabiliyet; özellik.
fle’n-i zatî:
zat›n lâz›m› olan ve
hiç ayr›lmayan kabiliyet.
taharrük:
hareket etme.
tahavvül:
de¤iflme.
teceddüt:
yenilenme.
uful:
bat›fl.
Vacibü’l-Vücud:
varl›¤› zorunlu
olan, var olmak için hiç bir sebe-
be ihtiyac› olmayan Allah.
vahdet:
birlik.
vücup:
varl›¤› gerekli ve zorunlu
olma.
vücut:
beden; varl›k, var olufl.
zarureten:
zorunlu olarak.
Zat-› Cemîl-i Zülcelâl:
s›n›rs›z yü-
celik, haflmet ve güzellik sahibi
Allah.
zat-› zîfluun:
kabiliyetler sahibi
zat.
Zat-› Zülcelâl:
celâl ve büyüklük
sahibi zat, Allah.
zeval:
yok olma, sona erme.
âlî:
yüce.
ayat-› tekviniye:
yarat›l›fla
ait ayetler, deliller.
âyine:
ayna.
bedaheten:
apaç›k olarak.
bedihî:
apaç›k, belli.
beka:
devaml›l›k, süreklilik.
Cemal Sahibi:
sonsuz güzellik
sahibi olan Allah.
cemîle:
çok güzel.
cilve:
yans›ma görünme.
daimüttecelli:
aral›ks›z görü-
nen, tecelli eden.
dair:
ait, ilgili.
delâlet:
delil olma, gösterme.
ehadiyet:
Allah’›n her bir fley-
de birli¤ini göstermesi.
elhâs›l:
sonuç olarak.
esbab-› zahiriye-› süfliye:
görünürdeki basit ve de¤ersiz
sebepler.
esbap:
sebepler.
esma:
isimler.
evsaf-› kemaliye ve cemali-
1...,477,478,479,480,481,482,483,484,485,486 488,489,490,491,492,493,494,495,496,497,...1482
Powered by FlippingBook