Velhâs›l, Cenab-› Hakka isnat edilse, bütün eflya bir
tek fley gibi bir sühulet peyda eder; e¤er esbaba isnat
edilse, her bir fley bütün eflya kadar suubet peyda eder.
Madem öyledir; kâinatta flu görünen fevkalâde ucuzluk
ve flu göz önündeki hadsiz mebzuliyet, sikke-i vahdeti gü-
nefl gibi gösterir. E¤er, gayet mebzuliyetle elimize geçen
flu sanatl› meyveler
Vahid-i Ehad’
in mal› olmazsa, bütün
dünyay› verse idik, bir tek nar› yiyemezdik.
Onuncu Lem’a
Tecelli-i cemaliyeyi gösteren hayat, nas›l bir bürhan-›
ehadiyettir, belki bir çeflit tecelli-i vahdettir; tecelli-i celâ-
li izhar eden memat dahi bir bürhan-› vahidiyettir.
Evet, meselâ,
1
'
¤r
Yn
’r
G o
?n
ãn
Ÿr
G !n
h
, nas›l ki günefle karfl›
parlayan ve akan büyük bir ›rma¤›n kabarc›klar› ve ze-
min yüzünün mütelemmi fleffafat›, güneflin aksini ve ›fl›-
¤›n› göstermek suretiyle, günefle flahadet ettikleri gibi; o
katarat›n ve fleffafat›n gurubuyla gitmeleriyle beraber, ar-
kalar›ndan yeni gelen katarat taifeleri ve fleffafat kabile-
leri üstünde yine güneflin cilveleri haflmetle devam› ve
›fl›¤›n›n tecellisi ve noksans›z istimrar›, kat’iyen flahadet
eder ki, sönüp yanan, de¤iflip tazelenen, gelip parlayan
misalî güneflçikler ve ›fl›klar ve nurlar bir bâkî, daimî, âlî,
tecellisi zevalsiz bir tek güneflin cilveleridir. Demek o par-
layan kataratlar, zuhuruyla ve gelmeleriyle güneflin vücu-
dunu gösterdikleri gibi, guruplar›yla, zevalleriyle, güne-
flin bekas›n› ve devam›n› ve birli¤ini gösteriyorlar.
aksi:
yans›mas›.
âlî:
yüce, yüksek.
bâkî:
devaml›, sürekli.
beka:
devaml›l›k, süreklilik.
bürhan-› ehadiyet:
Allah'›n birli-
¤inin her bir varl›k üzerinde, ayr›
ayr› tecellisinin delili.
bürhan-› vahidiyet:
Allah’›n birli-
¤inin ispat›.
cilve:
yans›ma, görünme.
daimî:
sürekli, devaml›.
esbap:
sebepler.
fevkalâde:
ola¤anüstü.
gayet:
son derece.
gurup:
batma, batmak.
hadsiz:
sonsuz, s›n›rs›z.
haflmet:
heybet, büyüklük.
isnat:
dayand›rma.
istimrar:
devaml›l›k.
izhar:
a盤a vurma.
kabile:
topluluk.
katarat:
damlalar.
kat’iyen:
kesinlikle.
lem’a:
par›lt›.
mebzuliyet:
ucuzluk, bolluk.
memat:
ölüm.
misalî:
asl›n›n benzeri olan.
mütelemmi:
par›ldayan.
noksan:
eksik.
nur:
ayd›nl›k.
peyda etmek:
meydana gelmek.
sikke-i vahdet:
birlik mührü.
suret:
flekil.
suubet:
güçlük, zorluk.
sühulet:
kolayl›k.
flahadet:
flahitlik, tan›kl›k.
fleffafat:
fleffaf maddeler.
taife:
topluluk.
tecelli:
yans›ma, görüntü.
tecelli-i celâl:
büyüklük ve hafl-
metin görüntüsü.
tecelli-i cemal:
cemal tecelli-
si.
tecelli-i vahdet:
birlik tecelli-
si.
Vahid-i Ehad:
bir olan ve bir-
li¤i her bir fleyde tecelli eden
Allah.
velhâs›l:
k›sacas›.
vücut:
varl›k.
zemin:
yer.
zeval:
yok olma, sona erme.
zevalsiz:
sona ermeyen, yok
olmayan.
zuhur:
meydana ç›kma, gö-
rünme.
1.
En yüce s›fatlar Allah’›nd›r. (Nahl Suresi: 60.)
486 | SÖZLER
Y
‹RM‹
‹
K‹NC‹
S
ÖZ