Sözler - page 476

Aynen öyle de, flu kitab-› kâinat› kalem-i kudret-i sa-
medâniyenin yazmas› ve Zat-› Ehadiyetin mektubu de-
sen, vücup derecesinde bir sühulet ve lüzum derecesin-
de bir makuliyet yoluna gidersin. E¤er tabiata ve esbaba
isnat etsen, imtina derecesinde suubetli ve muhal dere-
cesinde müflkülâtl› ve hiçbir vehim kabul etmeyen hura-
fatl› flöyle bir yola gidersin ki, tabiat için, ya her bir cüz
toprakta, her bir katre suda, her bir parça havada, mil-
yarlarca madenî matbaalar ve hadsiz manevî fabrikalar
bulunmas› lâz›m—tâ ki hesaps›z çiçekli, meyveli masnu-
at›n teflekkülât›na mazhar olabilsin—yahut her fleye mu-
hit bir ilim, her fleye muktedir bir kuvvet onlarda kabul
etmek lâz›m gelir—tâ flu masnuata hakikî mastar olabil-
sin.
Çünkü, topra¤›n ve suyun ve havan›n her bir cüz’ü ek-
ser nebatata menfle olabilir. Hâlbuki, her bir nebat—
meyveli olsa, çiçekli olsa—teflekkülât› o kadar munta-
zamd›r, o kadar mevzundur, o kadar birbirinden müm-
tazd›r, o kadar keyfiyetçe birbirinden ayr›d›r ki, her biri-
sine yaln›z ona mahsus birer ayr› manevî fabrika veya
ayr› birer matbaa lâz›md›r. Demek tabiat, mistarl›ktan
mastarl›¤a ç›ksa, her bir fleyde bütün fleylerin makinele-
rini bulundurmaya mecburdur. ‹flte bu tabiatperestlik fik-
rinin esas› öyle bir hurafatt›r ki, hurafeciler dahi ondan
utan›yorlar. Kendini âk›l zanneden ehl-i dalâletin, nas›l
nihayetsiz hezeyanl› bir ak›ls›zl›k iltizam ettiklerini gör,
ibret al.
âk›l:
ak›ll›.
cüz’:
k›s›m, parça.
derece:
mertebe, kademe.
ehl-i dalâlet:
do¤ru yoldan ç›kan-
lar.
ekser:
pek çok, birçok.
esbap:
sebepler.
hadsiz:
s›n›rs›z.
hakikî:
gerçek
hesaps›z:
say›s›z.
hezeyan:
saçmalama.
hurafat:
‹slâma ve akla uymayan
saçma inançlar.
hurafeci:
bat›l ve saçma inançlar›
yayanlar.
ibret:
uyan›kl›¤a sebep olan ders.
iltizam:
taraftarl›k.
imtina:
imkâns›z olma.
isnat:
dayand›rma.
kalem-i kudret-i Samedanî:
kendisi hiçbir fleye muhtaç olma-
y›p, her fleyin kendisine muhtaç
oldu¤u Allah’›n kudret kalemi.
katre:
damla.
keyfiyet:
özellik, nitelik.
kitab-› kâinat:
kâinat kitab›.
lüzum:
ihtiyaç, gereklilik.
madeni:
metalden yap›lm›fl.
mahsus:
özel.
makuliyet:
akla uygunluk.
manevî:
görünmeyen.
masnuat:
sanatl› olarak yarat›l-
m›fl fleyler.
mastar:
kaynak.
mazhar:
ortaya ç›kma yeri, kay-
nak.
menfle:
kaynak.
mevzun:
ölçülü, düzgün.
mistar:
her hangi bir fleyin kay-
na¤›ndan ç›kmas›n› sa¤layan alet.
muhal:
imkâns›z.
muhit:
kuflat›c›.
muktedir:
gücü yeten.
muntazam:
düzenli, tertipli.
mümtaz:
seçilmifl, ayr›lm›fl.
müflkülât:
zorluklar.
nebat:
bitki.
nebatat:
bitkiler.
nihayetsiz:
sonsuz.
suubet:
güçlük, zorluk.
sühulet:
kolayl›k.
tabiat:
canl›-cans›z varl›klar,
do¤a.
tabiatperest:
Allah’a inanma-
y›p yaratma gücünü tabiata
veren, tabiatç›.
teflekkülât:
meydana gelifl-
ler.
vehim:
yanl›fl ve esass›z dü-
flünce; zan, flüphe, kuruntu.
vücup:
gerekli ve zorunlu ol-
ma.
yahut:
ya da.
Zat-› Ehadiyet:
tek olan ve
hiçbir fleye muhtaç olmayan
Allah.
476 | SÖZLER
Y
‹RM‹
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
1...,466,467,468,469,470,471,472,473,474,475 477,478,479,480,481,482,483,484,485,486,...1482
Powered by FlippingBook