kabul etmezsen, o vakit her bir katrede ve ziyaya maruz
her bir cam parçasnda ve fl¤a mukabil her fleffaf bir
zerrecikte, tabiî ve hakikî bir güneflin vücudunu bilasale
kabul etmek gibi gayet derece bir divanelikle, nihayetsiz
bir belâhate düflmekli¤in lâzm gelir.
Öyle de, fiems-i Ezelînin tecelliyat- nuraniyesinden
ihya, yani hayat vermek cihetinde, her bir zîhayat
üstünde öyle bir turras vardr ki, faraza bütün esbap top-
lansa ve birer fail-i muhtar kesilseler, yine o turray taklit
edemezler. Zira, her biri birer mucize-i kudret olan zîha-
yatlar, her biri o fiems-i Ezelînin flualar hükmünde olan
esmasnn nokta-i mihrakiyesi suretindedir.
E¤er, zîhayat üstünde görünen o nakfl- acib-i sanat, o
nazm- garib-i hikmeti ve o tecelli-i srr- ehadiyeti, Zat-
Ehad-i Samede verilmedi¤i vakit, her bir zîhayatta, hat-
ta bir sinekte, bir çiçekte, nihayetsiz bir kudret-i fâtra,
içinde sakland¤n ve her fleyi muhit bir ilim bulundu¤u-
nu ve kâinat idare edecek bir irade-i mutlaka onda mev-
cut oldu¤unu, belki Vacibül-Vücuda mahsus bâkî sfat-
lar dahi onlarn içinde bulundu¤unu kabul etmek, âdeta
o çiçe¤in, o sine¤in her bir zerresine bir ulûhiyet vermek
gibi dalâletin en eblehçesine, hurafatn en ahmakçasna
bir derekesine düflmek lâzm gelir. Zira o fleyin zerreleri-
ne, hususan tohum olsalar, öyle bir vaziyet verilmifl ki, o
zerre, cüzü oldu¤u zîhayata bakar. Onun nizamna göre
vaziyet alr. Belki o zîhayatn bütün nevine bakar gibi, o
nev'in devamna yarayacak her yerde zer etmek ve
nev'inin bayra¤n dikmek için kanatçklarla kanatlanmak
ahmak:
akln gerekti¤i gibi kulla-
namayan.
bâkî:
kalc ve devaml.
belâhat:
aptallk.
bilasale:
bizzat.
cihet:
yön.
cüz:
parça.
dalâlet:
do¤ru yoldan sapma.
dereke:
afla¤ mertebe.
divanelik:
aklszlk.
ebleh:
son derece aptal.
esbap:
sebepler.
esma:
isimler.
fail-i muhtar:
kendi istek ve ira-
desiyle ifl yapan.
faraza:
var sayalm ki.
gayet:
son.
hakikî:
gerçek.
hurafat:
bofl, batl inanfllar.
hususan:
özellikle.
hükmünde:
gibi, yerinde, de¤e-
rinde.
idare:
yönetme.
ihya:
hayat verme.
irade-i mutlaka:
snrsz irade, is-
tek.
kâinat:
yaratlmfl olan fleylerin
tamam.
katre:
damla.
kesilseler:
olsalar.
Kudret-i Fâtra:
her fleyi en uy-
gun flekilde yaratan güç ve kuv-
vet.
mahsus:
has klnmfl, özgü, özel.
maruz:
karflsnda bulunma.
mevcut:
var.
mucize-i kudret:
Cenab- Hakkn
kudretinin mucizesi.
muhit:
kuflatan, saran.
mukabil:
karfllk.
nakfl- acib-i sanat:
ustaca yapl-
mfl flaflrtc iflleme.
nazm- garib-i hikmeti:
hikmetin
hayret verici düzenlemesi.
nev:
tür.
nihayet:
son.
nihayetsiz:
sonsuz.
nizam:
düzen.
nokta-i mihrakiye:
hareket nok-
tas.
suret:
flekil.
sfat:
nitelik, vasf.
fleffaf:
saydam, parlak.
fiems-i Ezelî:
varl¤nn bafllangc
olmayan ve her fleyi nurlandran
Cenab- Hak.
flua:
flk demeti.
tabiî:
do¤al.
taklit:
benzerini yapma.
tecelli-i srr- ehadiyet:
Allahn
birlik srrnn her bir varlkta gö-
rünmesi.
tecelliyat- nuranî:
parlak
nuranî görüntüler.
turra:
mühür.
ulûhiyet:
ilâhlk.
Vacibül-Vücud:
varl¤ zo-
runlu olan, var olmak için hiç
bir sebebe ihtiyac olmayan
Allah.
vakit:
zaman, an.
vaziyet:
durum, hâl.
vücut:
varlk.
Zat- Ehad-i Samed:
her fleyin
kendisine muhtaç oldu¤u fa-
kat kendisi hiç bir fleye muh-
taç olmayan ve tek olan Zat,
Allah.
zer:
ekme, dikme.
zerre:
atom.
zerre:
en küçük madde par-
ças.
zîhayat:
hayat sahibi.
zira:
çünkü.
ziya:
flk.
470 | SÖZLER
Y
RM
KNC
S
ÖZ