divaneli¤imden kurtard›n. Getirdi¤in bürhanlar›n her bi-
risi, tek bafl›yla bu hakikati göstermeye kâfi idi. Fakat,
her bir bürhan geldikçe, daha revnaktar, daha flirin, da-
ha hofl, daha nuranî, daha güzel marifet tabakalar›, tan›-
mak perdeleri, muhabbet pencereleri aç›ld›¤› için bekle-
dim, dinledim.”
Tevhidin hakikat-i uzmas›na ve
1
$É p
H o
âr
æn
e
n
G
iman›na ifla-
ret eden hikâye-i temsiliye tamam oldu. Fazl-› Rahman,
feyz-i Kur’ân, nur-u iman sayesinde, tevhid-i hakikînin
güneflinden, hikâye-i temsiliyedeki On ‹ki Bürhana mu-
kabil, On ‹ki Lem’a ile bir Mukaddimeyi gösterece¤iz.
2
o
án
jGn
óp
¡ r
dG n
h o
?«/
ar
ƒs
àdG $G n
ø p
e n
h
@
bürhan:
delil.
divane:
deli, ak›ls›z.
fazl-› Rahman:
sonsuz flefkat ve
merhamet sahibi Allah’›n fazl ve
ihsan›.
feyz-i Kur’ân:
Kur’ân’›n verdi¤i il-
ham.
hakikat-i uzma:
en büyük ger-
çek.
hikâye-i temsiliye:
içinde ben-
zetmeler ve karfl›laflt›rmalar bu-
lunan hikâye.
iman:
inanç, inanma.
kâfi:
yeterli.
lem’a:
par›lt›.
marifet:
bilme, tan›ma.
muhabbet:
sevgi.
mukabil:
karfl›l›k.
mukaddeme:
ön söz, bafllan-
gݍ.
nuranî:
nurlu, ›fl›k saçan.
nur-u iman:
imandan gelen
nur.
revnaktar:
göz al›c› güzellik-
te.
tevhid-i hakikî:
Allah’a, varl›-
¤›n› gösteren delillerle, isim
ve s›fatlar›yla inanma.
tevhit:
birleme, Allah’›n bir
oldu¤una inanma.
1.
Allah’a iman ettim.
2.
Tevfik ve hidayet ancak Allah’tand›r.
462 | SÖZLER
Y
‹RM‹
‹
K‹NC‹
S
ÖZ