Sözler - page 457

Özrümüz kalmad›. Zira on befl gün, güya bize mühlet ve-
rilmifl gibi, bize iliflmiyorlar. Elbette biz bafl›bofl de¤iliz.
Bu derece nazik, sanatl›, mizanl›, letafetli, ibretli masnu-
lar içinde hayvan gibi gezip bozamay›z; bize bozdurmaz-
lar. fiu memleketin haflmetli malikinin, elbette cezas› da
dehfletlidir.
O zat ne kadar kudretli, haflmetli bir zat oldu¤unu flu-
nunla anlay›n›z ki, flu koca âlemi bir saray gibi tanzim
ediyor, bir dolap gibi çeviriyor; flu büyük memleketi, bir
hane gibi, hiçbir fley noksan b›rakmayarak idare ediyor.
‹flte bak: Vakitbevakit, bir kab› doldurup boflaltmak gibi,
flu saray›, flu memleketi, flu flehri kemal-i intizamla dol-
durup, kemal-i hikmetle boflaltt›r›yor. Bir sofray› da kal-
d›r›p indirmek gibi, koca memleketi bafltan bafla çeflit çe-
flit sofralar,
(HAfi‹YE)
bir dest-i gaybî taraf›ndan kald›r›r, in-
dirir tarz›nda, mütenevvi yemekleri s›ra ile getirip yedirir;
onu kald›r›p baflkas›n› getirir. Sen de görüyorsun ve ak-
l›n varsa anlars›n ki, o dehfletli haflmet içinde, hadsiz sa-
havetli bir kerem var.
Hem de bak ki, o gaybî zat›n saltanat›na, birli¤ine, bü-
tün bu fleyler, flahadet etti¤i gibi; öyle de, kafile kafile ar-
kas›ndan gelip geçen, o hakikî perde perde arkas›ndan
aç›l›p kapanan bu ink›lâplar, bu tahavvülâtlar, o zat›n de-
vam›na, bekas›na flahadet eder. Çünkü, zeval bulan eflya
ile beraber, esbaplar› dahi kayboluyor. Hâlbuki, onlar›n
SÖZLER | 457
Y
‹RM‹
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
dal› ve tam yerinde olmas›.
kemal-i intizam:
mükemmel bir
düzen.
kerem:
ikram, ba¤›fl.
kudret:
güç, kuvvet.
letafetli:
güzel, hofl.
Malik:
sahip; her fleyin gerçek sa-
hibi olan Allah.
masnu:
sanatl› bir flekilde yarat›l-
m›fl varl›klar.
matbaha-i rahmet:
rahmet mut-
fa¤›.
memleket:
ülke.
mizanl›:
ölçülü.
mühlet:
belirli süre.
mütenevvi:
çeflit çeflit.
nazik:
ince; güzel.
noksan:
eksik.
Rahmanî:
bütün yarat›lm›fllar›n
r›z›klar›n› ve geçim flekillerini içi-
ne alan rahmetin sahibi Allah’›n
yaratt›¤›.
sahavet:
cömertlik.
saltanat:
hâkimiyet.
sanatl›:
ustaca yap›lm›fl.
flahadet:
flahitlik, tan›kl›k.
tablac›:
yiyecek sunan.
tahavvülât:
hâl de¤ifliklikleri.
tanzim:
düzenleme, tertipleme.
tarz:
biçim, flekil.
vakitbevakit:
zaman zaman, za-
manla.
zat:
kifli, flah›s.
zeminin yüzü:
yeryüzü.
zeval:
sona erme, yok olma.
zira:
çünkü.
âlem:
dünya.
beka:
ebedîlik, sonsuzluk.
bostan:
içinde çeflitli meyve
ve sebzelerin bulundu¤u
bahçe.
ceza:
bir suçun karfl›l›¤›.
dehflet:
korku.
dehfletli:
korkutucu.
dest-i gaybî:
görünmez el.
esbap:
sebepler.
gaybî:
görünmeyen.
güya:
sanki.
hadsiz:
s›n›rs›z.
hakikî:
gerçek.
hane:
ev.
haflmet:
hiddet, heybet, bü-
yüklük.
ibretli:
düflündürücü, ders ve-
rici.
ink›lâp:
de¤iflim, dönüflüm.
kafile:
topluluk.
kemal-i hikmet:
her fleyin
mükemmel bir flekilde belirli
gayelere yönelik olarak. fay-
HAfi‹YE:
Sofralar ise, yazda zeminin yüzüne iflarettir ki; yüzer taze taze
ve ayr› ayr› olarak matbaha-i rahmetten ç›kan Rahmanî sofralar serilir,
de¤iflirler. Her bir bostan bir kazan; her bir a¤aç bir tablac›d›r.
1...,447,448,449,450,451,452,453,454,455,456 458,459,460,461,462,463,464,465,466,467,...1482
Powered by FlippingBook