Özrümüz kalmad. Zira on befl gün, güya bize mühlet ve-
rilmifl gibi, bize iliflmiyorlar. Elbette biz baflbofl de¤iliz.
Bu derece nazik, sanatl, mizanl, letafetli, ibretli masnu-
lar içinde hayvan gibi gezip bozamayz; bize bozdurmaz-
lar. fiu memleketin haflmetli malikinin, elbette cezas da
dehfletlidir.
O zat ne kadar kudretli, haflmetli bir zat oldu¤unu flu-
nunla anlaynz ki, flu koca âlemi bir saray gibi tanzim
ediyor, bir dolap gibi çeviriyor; flu büyük memleketi, bir
hane gibi, hiçbir fley noksan brakmayarak idare ediyor.
flte bak: Vakitbevakit, bir kab doldurup boflaltmak gibi,
flu saray, flu memleketi, flu flehri kemal-i intizamla dol-
durup, kemal-i hikmetle boflalttryor. Bir sofray da kal-
drp indirmek gibi, koca memleketi bafltan bafla çeflit çe-
flit sofralar,
(HAfiYE)
bir dest-i gaybî tarafndan kaldrr, in-
dirir tarznda, mütenevvi yemekleri sra ile getirip yedirir;
onu kaldrp baflkasn getirir. Sen de görüyorsun ve ak-
ln varsa anlarsn ki, o dehfletli haflmet içinde, hadsiz sa-
havetli bir kerem var.
Hem de bak ki, o gaybî zatn saltanatna, birli¤ine, bü-
tün bu fleyler, flahadet etti¤i gibi; öyle de, kafile kafile ar-
kasndan gelip geçen, o hakikî perde perde arkasndan
açlp kapanan bu inklâplar, bu tahavvülâtlar, o zatn de-
vamna, bekasna flahadet eder. Çünkü, zeval bulan eflya
ile beraber, esbaplar dahi kayboluyor. Hâlbuki, onlarn
SÖZLER | 457
Y
RM
KNC
S
ÖZ
dal ve tam yerinde olmas.
kemal-i intizam:
mükemmel bir
düzen.
kerem:
ikram, ba¤fl.
kudret:
güç, kuvvet.
letafetli:
güzel, hofl.
Malik:
sahip; her fleyin gerçek sa-
hibi olan Allah.
masnu:
sanatl bir flekilde yaratl-
mfl varlklar.
matbaha-i rahmet:
rahmet mut-
fa¤.
memleket:
ülke.
mizanl:
ölçülü.
mühlet:
belirli süre.
mütenevvi:
çeflit çeflit.
nazik:
ince; güzel.
noksan:
eksik.
Rahmanî:
bütün yaratlmfllarn
rzklarn ve geçim flekillerini içi-
ne alan rahmetin sahibi Allahn
yaratt¤.
sahavet:
cömertlik.
saltanat:
hâkimiyet.
sanatl:
ustaca yaplmfl.
flahadet:
flahitlik, tanklk.
tablac:
yiyecek sunan.
tahavvülât:
hâl de¤ifliklikleri.
tanzim:
düzenleme, tertipleme.
tarz:
biçim, flekil.
vakitbevakit:
zaman zaman, za-
manla.
zat:
kifli, flahs.
zeminin yüzü:
yeryüzü.
zeval:
sona erme, yok olma.
zira:
çünkü.
âlem:
dünya.
beka:
ebedîlik, sonsuzluk.
bostan:
içinde çeflitli meyve
ve sebzelerin bulundu¤u
bahçe.
ceza:
bir suçun karfll¤.
dehflet:
korku.
dehfletli:
korkutucu.
dest-i gaybî:
görünmez el.
esbap:
sebepler.
gaybî:
görünmeyen.
güya:
sanki.
hadsiz:
snrsz.
hakikî:
gerçek.
hane:
ev.
haflmet:
hiddet, heybet, bü-
yüklük.
ibretli:
düflündürücü, ders ve-
rici.
inklâp:
de¤iflim, dönüflüm.
kafile:
topluluk.
kemal-i hikmet:
her fleyin
mükemmel bir flekilde belirli
gayelere yönelik olarak. fay-
HAfiYE:
Sofralar ise, yazda zeminin yüzüne iflarettir ki; yüzer taze taze
ve ayr ayr olarak matbaha-i rahmetten çkan Rahmanî sofralar serilir,
de¤iflirler. Her bir bostan bir kazan; her bir a¤aç bir tablacdr.