flte bak, ne kadar parlak ve binden
(HAfiYE 1)
ziyade ni-
flanlar var. Ne kadar kuvvetli söylüyor, ne kadar tatl bir
sohbet ediyor. fiu on befl gün zarfnda, bunlarn dedikle-
rini ben bir parça ö¤rendim; sen de benden ö¤ren. Bak,
o zat, flu memleketin muciznüma sultanndan bahsedi-
yor. O sultan- zîflan beni sizlere gönderdi¤ini söylüyor.
Bak, öyle harikalar gösteriyor, flüphe brakmyor ki, bu
zat o padiflahn bir memur-u mahsusudur.
Sen dikkat et ki, bu zatn söyledi¤i sözü, de¤il yalnz
flu ceziredeki mahlûklar dinliyorlar; belki, harikulâde su-
retinde, bütün memlekete iflittiriyor. Çünkü, uzaktan
uza¤a herkes buradaki nutkunu iflitmeye çalflyor. De¤il
yalnz insanlar dinliyor, belki hayvanlar da, hatta bak,
da¤lar da onun getirdi¤i emirlerini dinliyorlar ki, yerlerin-
den kmldanyorlar. fiu a¤açlar, iflaret etti¤i yere gidiyor-
lar. Nerede istese su çkaryor. Hatta parma¤n da bir
Âb- Kevser memesi gibi yapar; ondan âb- hayat içiri-
yor. Bak, flu sarayn kubbe-i âlîsinde mühim lâmba,
(HAfi-
YE 2)
onun iflaretiyle, bir iken, ikilefliyor. Demek, bu mem-
leket, bütün mevcudatyla onun memuriyetini tanyor.
Onu gaybî bir zat- muciznümann has ve do¤ru bir ter-
cümandr, bir dellâl- saltanat ve tlsmnn keflflaf ve
SÖZLER | 459
Y
RM
KNC
S
ÖZ
kubbe-i âlî:
yüksek kubbe.
mahlûk:
yaratlmfl varlklar.
memleket:
ülke.
memuriyet:
memurluk, görevli-
lik.
memur-u mahsus:
özel görevli.
mevcudat:
var olan her fley.
Mevlâna Cami:
bkz. fiahs Bilgi-
leri.
mim:
Arapçada bir harf.
mucizat- Ahmedî:
Peygamber-
imizin mucizeleri.
muciznüma:
mucize gösteren.
mühim:
önemli.
niflan:
bir fleyi belirten iflaret.
nun:
Arapçada bir harf.
nutuk:
konuflma.
sahife-i semavî:
gök sayfas.
sultan:
padiflah.
Sultan- Zîflan:
flan sahibi padi-
flah; Allah.
suret:
biçim, flekil.
flak:
ayrlma, bölünme.
tercüman:
tercüme eden, çevi-
ren.
tlsm:
herkesin bilip de çözeme-
di¤i gizli sr.
ümmî:
okuma, yazma bilmeyen.
zarfnda:
içinde, süresince.
zat:
flahs, kifli; Hz. Muhammed.
zat- muciznüma:
mucize gös-
teren flahs.
ziyade:
çok.
âb- hayat:
canllarn hayatla-
rnn devamn sa¤layan su.
âb- Kevser:
Cennetteki su-
lardan birisi.
bahsetme:
anlatma.
bali¤:
ulaflmfl, yetiflmifl.
cezire:
dört taraf su ile çevril-
mifl toprak parças.
dellâl- saltanat:
hâkimiyetin
ilâncs.
ehl-i tahkik:
gerçe¤i araflt-
ran ve delilleriyle bilenler.
elif:
Arap alfabesinin ilk harfi.
evvel:
önce.
gaybî:
görünmeyen.
harika:
ola¤anüstü.
harikulâde:
ola¤anüstü.
has:
özel.
hafliye:
dipnot, açklayc not.
hilâl:
ayn yay fleklini almfl
hâli.
ibaret olan:
meydana gelen.
kamer:
ay.
keflflaf:
keflfeden, açan.
HAfiYE 1:
Bin niflan ise, ehl-i tahkik yannda bine bali¤ olan mu'cizat-
Ahmediyedir (a.s.m.).
HAfiYE 2:
Mühim lâmba kamerdir ki, onun iflaretiyle iki parça olmufl.
Yani, Mevlâna Caminin dedi¤i gibi, Hiç yaz yazmayan o ümmî zat,
parmak kalemiyle sahife-i semavîde bir elif yazmfl; bir krk, iki elli yap-
mfl. Yani, flaktan evvel, krk olan mime benzer, flaktan sonra iki hilâl
oldu, elliden ibaret olan iki nuna benzedi.