Sözler - page 473

olarak asl›n›n program› tevdi edilmifl; iflte o tohumlar›
nöbetle o kâseye koysak, her biri harika cihazat›yla, efl-
kâl ve vaziyetiyle zuhur edece¤ini, vuku bulmufl gibi ina-
n›rs›n.
E¤er o zerreler her bir fleyin her bir hâl ve vaziyetini
bilen ve her fleye (ona) lây›k vücudu ve vücudun levaz›-
mat›n› vermeye kadir ve kudretine nispeten her fley ke-
mal-i sühuletle musahhar olan bir Zat›n memuru ve
emirber bir vazifedar› olmazlarsa, o topra¤›n her bir zer-
resinde, ya bütün çiçekli ve meyvedarlar›n adedince ma-
nevî fabrikalar ve matbaalar içinde bulunmas› lâz›m gelir
ki, o cihazatlar› ve eflkâlleri birbirinden uzak ve birbirin-
den ayr› mevcudat-› muhtelifeye menfle olabilsin veya
bütün o mevcudata muhit bir ilim ve bütün onlar›n teflki-
lât›na muktedir olacak bir kudret vermek lâz›md›r; tâ bü-
tün onlar›n teflkilât›na medar olsun. Demek Cenab-›
Hak’tan nispet kesilse, topra¤›n zerrat› adedince ilâhlar
kabul edilmesi lâz›m gelir. Bu ise bin defa muhal içinde
muhal bir hurafedir.
Fakat memur olduklar› vakit çok kolayd›r. Nas›l, bir
sultan-› azîmin bir adî neferi, o padiflah›n nam›yla ve
onun kuvvetiyle bir memleketi hicret ettirebilir, iki denizi
birlefltirebilir, bir flah› esir edebilir; öyle de, Ezel ve Ebed
Sultan›n›n emriyle, bir sinek bir Nemrut’u yere serer, bir
kar›nca bir Firavun’un saray›n› harap eder yere atar, bir
incir çekirde¤i bir incir a¤ac›n› yüklenir.
Hem, her bir zerrede, vücup ve vahdet-i Sânia iki fla-
hid-i sad›k daha var.
SÖZLER | 473
Y
‹RM‹
‹
K‹NC‹
S
ÖZ
medar:
dayanak, kaynak.
memleket:
ülke.
memur:
görevli, emirle hareket
eden.
menfle:
kaynak.
mevcudat:
varl›klar.
mevcudat-› muhtelife:
çeflitli
varl›klar.
meyvedar:
meyveli.
muhal:
imkâns›z.
muhit:
kuflatan, saran.
muktedir:
‹ktidarl›, gücü yeten,
güçlü, kuvvetli, ifl becerebilen.
musahhar:
emre boyun e¤en.
nam›yla:
ismiyle, ad›yla.
nefer:
er, asker.
Nemrut:
Hz. ‹brahim’le mücadele
eden ve ilâhl›k iddia eden bir fla-
h›s. bkz. fiah›s Bilgileri.
nispet:
ba¤, alâka.
padiflah:
hükümdar.
sultan-› azîm:
büyük sultan.
flah:
hükümdar, sultan.
flahid-i sad›k:
do¤ru sözlü flahit.
teflkilât:
yap›fllar, yap›lmalar,
meydana getirilmeler, kurulufllar.
tevdi:
emanet etme.
vakit:
zaman, an.
vazifedar:
vazifeli, görevli.
vaziyet:
durum.
vuku bulma:
meydana gelme,
olma.
vücup ve vahdet-i Sâni:
her fleyi
sanatla yaratan Allah’›n birli¤i ve
varl›¤›n›n gerekli ve zorunlu ol-
mas›.
vücut:
beden.
Zat:
Allah.(c.c.)
zerrat:
atomlar.
zerre:
atom.
zuhur:
ortaya ç›kma.
adet:
say›.
adî:
basit, s›radan.
cihazat:
cihazlar, organlar.
emirber:
emri yerine getiren.
eflkâl:
flekiller.
Ezel ve Ebed Sultan›:
bafllan-
g›c› ve sonu olmayan, hüküm
ve saltanat› ezelden ebede
devam eden Sultan; Allah.
Firavun:
eski M›s›r hüküm-
darlar›na verilen isim.
hâl:
durum.
harap etmek:
y›kmak.
hicret:
göç.
hurafe:
akla uymayan saçma
inanç.
ilâh:
tanr›.
kadir:
gücü yeten.
kâse:
kap, çanak.
kemal-i sühulet:
tam bir ko-
layl›k.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
lây›k:
yak›flan.
levaz›mat:
gerekli fleyler.
1...,463,464,465,466,467,468,469,470,471,472 474,475,476,477,478,479,480,481,482,483,...1482
Powered by FlippingBook