E¤er kat-› intisaptan ibaret olan küfür insan›n içine
girse, o vakit bütün o manidar nukufl-u esma-i ‹lâhiye ka-
ranl›¤a düfler; okunmaz. Zira, Sâni unutulsa, Sânia mü-
teveccih manevî cihetler de anlafl›lmaz; âdeta bafl afla¤›
düfler. O manidar âlî sanatlar›n ve manevî âlî nak›fllar›n
ço¤u gizlenir; bâkî kalan ve gözle görülen bir k›sm› ise,
süflî esbaba ve tabiata ve tesadüfe verilip, nihayet sukut
eder. Her biri birer parlak elmas iken, birer sönük flifle
olurlar. Ehemmiyeti yaln›z madde-i hayvaniyeye bakar.
Maddenin gayesi ve meyvesi ise, dedi¤imiz gibi, k›sac›k
bir ömürde, hayvanat›n en âcizi ve en muhtac› ve en ke-
derlisi oldu¤u bir hâlde, yaln›z cüz’î bir hayat geçirmek-
tir. Sonra tefessüh eder, gider. ‹flte küfür, böyle, mahi-
yet-i insaniyeyi y›kar; elmastan kömüre kalbeder.
‹K‹NC‹ NOKTA
‹man, nas›l ki bir nurdur, insan› ›fl›kland›r›yor, üstünde
yaz›lan bütün mektubat-› Samedâniyeyi okutturuyor;
öyle de kâinat› dahi ›fl›kland›r›yor, zaman-› mazi ve müs-
takbeli zulümattan kurtar›yor. fiu s›rr›, bir vak›ada
1
p
Qƒ t
ædG n
‹p
G p
äÉn
ª o
? t
¶dG n
øp
e r
ºo
¡o
Lp
ôr
îo
j Gƒo
æn
en
G n
øj/
ò s
dG t
?p
dn
h *n
G
ayet-i ke-
rimesinin bir s›rr›na dair gördü¤üm bir temsil ile beyan
ederiz. fiöyle ki:
Bir vak›a-i hayaliyede gördüm ki, iki yüksek da¤ var,
birbirine mukabil. Üstünde dehfletli bir köprü kurulmufl.
Köprünün alt›nda pek derin bir dere; ben o köprünün
üstünde bulunuyorum. Dünyay› da her taraf› karanl›k,
kesif bir zulümat istilâ etmiflti.
SÖZLER | 497
Y
‹RM‹
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
elmas:
çok de¤erli.
esbap:
sebepler.
gaye:
netice.
hâl:
durum.
hayvanat:
hayvanlar.
hidayet:
do¤ru olan, hak olan;
‹slâmiyet.
ibaret:
meydana gelen
iman:
Allah’a ve ‹slâm›n gerekli
olan esaslar›na inanma
inkâr:
kabul ve tasdik etmeme.
istilâ:
kaplama.
kâinat:
yarat›lm›fl olan fleylerin
tamam›.
kat-› intisap:
alâkay› ve ba¤l›l›¤›
kesme.
keder:
üzüntü.
kesif:
yo¤un, koyu.
küfür:
Allah’› inkâr etme.
madde-i hayvaniye:
insan›n
hayvanî yönü.
mahiyet-i insaniye:
insana ait
özellikler, insan›n manevî yönü.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
manidar:
manal›.
mektubat-› Samedâniye:
Cen-
ab-› Hakk›n isim ve s›fatlar›n› an-
latan, Allah’›n birli¤ini gösteren
varl›klar.
muhtaç:
ihtiyaç sahibi.
mukabil:
karfl›.
müstakbel:
gelecek zaman.
müteveccih:
yönelen.
nak›fl:
iflleme, süsleme.
nihayet:
son derece.
nukufl-u esma-i ‹lâhiye:
Allah’›n
isimlerinin nak›fllar›.
nur:
ayd›nl›k, ›fl›k.
ömür:
hayat süresi.
sanat:
hüner, ustal›k, beceri.
Sâni:
sanatl› olarak yaratan Allah.
sukut etme:
düflme, alçalma.
süflî:
adî, basit.
s›r:
gizli, manevî hakikat.
tabiat:
do¤a, canl›, cans›z, tüm
varl›klar.
tefessüh:
bozulma, kokuflma.
temsil:
k›yaslama tarz›nda ben-
zetme.
tesadüf:
rastlant›.
vakit:
zaman.
vak›a:
hâdise, olay.
vak›a-i hayaliye:
hayalî olay.
zaman-› mazi:
geçmifl zaman.
zulümat:
karanl›klar.
âciz:
güçsüz.
âlî:
yüce, yüksek.
ayet-i kerime:
Kur’ân’›n aye-
ti.
bâkî:
sonsuz.
beyan:
aç›klama.
cihet:
yön taraf.
cüz’î:
pek az.
dair:
ait.
dehfletli:
ola¤anüstü heyecan
verici; ürkütücü, korkutucu.
ehemmiyet:
önem.
1.
Allah iman edenlerin dostu ve yard›mc›s›d›r; onlar› inkâr karanl›klar›ndan kurtar›p hidayet
nuruna kavuflturur. (Bakara Suresi: 257.)