Demek dua, bir srr- ubudiyettir. Ubudiyet ise, halisen
livechillâh olmal. Yalnz aczini izhar edip, dua ile Ona il-
tica etmeli; rububiyetine karflmamal. Tedbiri Ona brak-
mal, hikmetine itimat etmeli, rahmetini ittiham etme-
meli.
Evet, hakikat-i hâlde, ayat- beyyinatn beyanyla sabit
olan: Bütün mevcudat, her birisi birer mahsus tesbih ve
birer hususî ibadet, birer has secde ettikleri gibi; bütün
kâinattan dergâh- lâhiyeye giden, bir duadr.
Ya istidat lisanyladrbütün nebatatn dualar gibi ki,
her biri lisan- istidadyla Feyyaz- Mutlaktan bir suret ta-
lep ediyorlar ve esmasna bir mazhariyet-i münkeflife is-
tiyorlar.
Veya ihtiyac- ftrî lisanyladrbütün zîhayatn, ikti-
darlar dahilinde olmayan hacat- zaruriyeleri için duala-
rdr ki, her birisi o ihtiyac- ftrî lisanyla Cevad- Mut-
laktan idame-i hayatlar için bir nevi rzk hükmünde ba-
z metalibi istiyorlar.
Veya lisan- ztraryla bir duadr ki, muztar kalan her
bir zîruh, katî bir iltica ile dua eder, bir hamî-i meçhulü-
ne iltica eder, belki Rabb-i Rahîmine teveccüh eder.
Bu üç nevi dua bir mâni olmazsa daima makbuldür.
Dördüncü nevi ki, en meflhurudur, bizim duamzdr.
Bu da iki ksmdr: Biri fiilî ve hâlî, di¤eri kalbî ve kàlîdir.
Meselâ, esbaba teflebbüs, bir dua-i fiilîdir. Esbabn içti-
ma, müsebbebi icat etmek için de¤il, belki lisan- hâl ile
SÖZLER | 507
Y
RM
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
gelmesi.
idame-i hayat:
hayatn devam
ettirme.
ihtiyac- ftrî:
yaratlfln gere¤i
olan ihtiyaç.
iktidar:
güç, kuvvet.
iltica:
s¤nma,
istidat:
kabiliyet, yetenek.
itimat:
güvenme
ittiham:
suçlama.
izhar:
gösterme.
kâinat:
yaratlmfl olan fleylerin
tamam.
kalbî:
kalpten.
kàlî:
sözlü dil ile.
katî:
kesin.
lisan:
dil, ifade tarz.
lisan- hâl:
hâl ve hareketlerin di-
li.
lisan- istidat:
kabiliyet ve yete-
nek dili.
lisan- ztrar:
çaresizlik ve mec-
buriyet dili.
livechillâh:
Allah için
mahsus:
özel, has olan.
makbul:
kabul edilmifl.
mâni:
engel.
mazhariyet-i münkeflife:
bir fle-
yin bir fley üzerinde ortaya çk-
mas, görünmesi
meselâ:
örnek olarak.
meflhur:
bilinen.
metalip:
lâzm olan ihtiyaçlar.
mevcudat:
varlklar.
muztar:
zor durumda kalan.
müsebbep:
sebep olunarak mey-
dana getirilen; sonuç, netice.
nebatat:
bitkiler.
nevi:
çeflit.
Rabb-i Rahîm:
flefkat ve merha-
metle muamele eden Allah.
rahmet:
acma, merhamet etme,
esirgeme
rububiyet:
rablk; Allahn her bir
varl¤a yaratlfl gayelerine ulafl-
malar için muhtaç oldu¤u fleyleri
vermesi; terbiye edip idaresi ve
egemenli¤i altnda bulundurmas.
rzk:
hayatn devam için gerekli
bir ihtiyac gideren fley.
sabit:
de¤iflmez olan.
secde:
ibadet.
suret:
flekil, biçim.
srr- ubudiyet:
kullu¤un srr.
talep:
istemek.
tedbir:
idare etme.
tesbih:
Allah bütün kusur ve
noksan sfatlardan uzak tutma
bunu söz ve hareketlerle ifade
etme.
teflebbüs:
giriflim, giriflme.
teveccüh:
yönelme.
ubudiyet:
kulluk vazifesini yerine
getirme.
zîhayat:
hayat sahibi, canllar.
zîruh:
ruh sahibi.
âciz:
gücü yetmez.
ayat- beyyinat:
apaçk ayet-
ler.
beyan:
bildirme.
Cevad- Mutlak:
sonsuz cö-
mertlik ve iyilik sahibi Allah.
dahil:
iç; kapsam.
dergâh- lâhiye:
Allahn hu-
zuru, Allah kat.
dua:
Allaha yalvarma, iste-
me.
dua-i fiilî:
fiilî dua; istenilen
bir fleyin meydana gelmesi
için gereken flartlara ve se-
beplere baflvurma.
esbap:
sebepler, vastalar.
esma:
isimler.
feyyaz- Mutlak:
istekleri ka-
bul edip veren Allah.
fiilî:
fiille ilgili, amelî.
hacat- zaruriye:
zorunlu ih-
tiyaçlar.
hakikat-i hâl:
gerçekte.
hâlî:
hâletle alâkal.
halisen:
ihlâsl olarak
hamî-i meçhul:
bilinmeyen
koruyucu.
has:
kendine ait.
hikmet:
her fleyin belirli ga-
yelere yönelik olarak. manal,
faydal ve tam yerli yerinde
olmas.
hususî:
flahsî; özel.
hüküm:
kabul edilen.
ibadet:
Allaha karfl kulluk
vazifesini yapma.
icat:
vücuda getirmek, yok-
tan yaratmak.
içtima:
toplanmas, bir araya