Sözler - page 507

Demek dua, bir s›rr-› ubudiyettir. Ubudiyet ise, halisen
livechillâh olmal›. Yaln›z aczini izhar edip, dua ile Ona il-
tica etmeli; rububiyetine kar›flmamal›. Tedbiri Ona b›rak-
mal›, hikmetine itimat etmeli, rahmetini ittiham etme-
meli.
Evet, hakikat-i hâlde, ayat-› beyyinat›n beyan›yla sabit
olan: Bütün mevcudat, her birisi birer mahsus tesbih ve
birer hususî ibadet, birer has secde ettikleri gibi; bütün
kâinattan dergâh-› ‹lâhiyeye giden, bir duad›r.
Ya istidat lisan›ylad›r—bütün nebatat›n dualar› gibi ki,
her biri lisan-› istidad›yla Feyyaz-› Mutlak’tan bir suret ta-
lep ediyorlar ve esmas›na bir mazhariyet-i münkeflife is-
tiyorlar.
Veya ihtiyac-› f›trî lisan›ylad›r—bütün zîhayat›n, ikti-
darlar› dahilinde olmayan hacat-› zaruriyeleri için duala-
r›d›r ki, her birisi o ihtiyac-› f›trî lisan›yla Cevad-› Mut-
lak’tan idame-i hayatlar› için bir nevi r›z›k hükmünde ba-
z› metalibi istiyorlar.
Veya lisan-› ›zt›rar›yla bir duad›r ki, muztar kalan her
bir zîruh, kat’î bir iltica ile dua eder, bir hamî-i meçhulü-
ne iltica eder, belki Rabb-i Rahîm’ine teveccüh eder.
Bu üç nevi dua bir mâni olmazsa daima makbuldür.
Dördüncü nevi ki, en meflhurudur, bizim duam›zd›r.
Bu da iki k›s›md›r: Biri fiilî ve hâlî, di¤eri kalbî ve kàlîdir.
Meselâ, esbaba teflebbüs, bir dua-i fiilîdir. Esbab›n içti-
ma›, müsebbebi icat etmek için de¤il, belki lisan-› hâl ile
SÖZLER | 507
Y
‹RM‹
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
gelmesi.
idame-i hayat:
hayat›n› devam
ettirme.
ihtiyac-› f›trî:
yarat›l›fl›n gere¤i
olan ihtiyaç.
iktidar:
güç, kuvvet.
iltica:
s›¤›nma,
istidat:
kabiliyet, yetenek.
itimat:
güvenme
ittiham:
suçlama.
izhar:
gösterme.
kâinat:
yarat›lm›fl olan fleylerin
tamam›.
kalbî:
kalpten.
kàlî:
sözlü dil ile.
kat’î:
kesin.
lisan:
dil, ifade tarz›.
lisan-› hâl:
hâl ve hareketlerin di-
li.
lisan-› istidat:
kabiliyet ve yete-
nek dili.
lisan-› ›zt›rar:
çaresizlik ve mec-
buriyet dili.
livechillâh:
Allah için
mahsus:
özel, has olan.
makbul:
kabul edilmifl.
mâni:
engel.
mazhariyet-i münkeflife:
bir fle-
yin bir fley üzerinde ortaya ç›k-
mas›, görünmesi
meselâ:
örnek olarak.
meflhur:
bilinen.
metalip:
lâz›m olan ihtiyaçlar.
mevcudat:
varl›klar.
muztar:
zor durumda kalan.
müsebbep:
sebep olunarak mey-
dana getirilen; sonuç, netice.
nebatat:
bitkiler.
nevi:
çeflit.
Rabb-i Rahîm:
flefkat ve merha-
metle muamele eden Allah.
rahmet:
ac›ma, merhamet etme,
esirgeme
rububiyet:
rabl›k; Allah’›n her bir
varl›¤a yarat›l›fl gayelerine ulafl-
malar› için muhtaç oldu¤u fleyleri
vermesi; terbiye edip idaresi ve
egemenli¤i alt›nda bulundurmas›.
r›z›k:
hayat›n devam› için gerekli
bir ihtiyac› gideren fley.
sabit:
de¤iflmez olan.
secde:
ibadet.
suret:
flekil, biçim.
s›rr-› ubudiyet:
kullu¤un s›rr›.
talep:
istemek.
tedbir:
idare etme.
tesbih:
Allah’› bütün kusur ve
noksan s›fatlardan uzak tutma
bunu söz ve hareketlerle ifade
etme.
teflebbüs:
giriflim, giriflme.
teveccüh:
yönelme.
ubudiyet:
kulluk vazifesini yerine
getirme.
zîhayat:
hayat sahibi, canl›lar.
zîruh:
ruh sahibi.
âciz:
gücü yetmez.
ayat-› beyyinat:
apaç›k ayet-
ler.
beyan:
bildirme.
Cevad-› Mutlak:
sonsuz cö-
mertlik ve iyilik sahibi Allah.
dahil:
iç; kapsam.
dergâh-› ‹lâhiye:
Allah’›n hu-
zuru, Allah kat›.
dua:
Allah’a yalvarma, iste-
me.
dua-i fiilî:
fiilî dua; istenilen
bir fleyin meydana gelmesi
için gereken flartlara ve se-
beplere baflvurma.
esbap:
sebepler, vas›talar.
esma:
isimler.
feyyaz-› Mutlak:
istekleri ka-
bul edip veren Allah.
fiilî:
fiille ilgili, amelî.
hacat-› zaruriye:
zorunlu ih-
tiyaçlar.
hakikat-i hâl:
gerçekte.
hâlî:
hâletle alâkal›.
halisen:
ihlâsl› olarak
hamî-i meçhul:
bilinmeyen
koruyucu.
has:
kendine ait.
hikmet:
her fleyin belirli ga-
yelere yönelik olarak. manal›,
faydal› ve tam yerli yerinde
olmas›.
hususî:
flahsî; özel.
hüküm:
kabul edilen.
ibadet:
Allah’a karfl› kulluk
vazifesini yapma.
icat:
vücuda getirmek, yok-
tan yaratmak.
içtima›:
toplanmas›, bir araya
1...,497,498,499,500,501,502,503,504,505,506 508,509,510,511,512,513,514,515,516,517,...1482
Powered by FlippingBook