oynuyor ve oynamasna yardm ediyor. Hanmlar, yaba-
nî gençlerle tatl sohbetler ediyorlar. Yetiflmifl kzlar dahi,
çocuklarn oynamasn tanzim ediyorlar. Kapc da, onla-
ra kumandanlk eder gibi bir aktör tavrn almfl. O vakit
anladm ki, o koca sarayn içerisi bombofl; hep nazik va-
zifeler muattal kalmfl. Ahlâklar sukut etmifl ki, kapda
bu sureti almfllardr.
Sonra geçtim, bir büyük saraya daha rast geldim. Gör-
düm ki, kapda uzanmfl vefadar bir it ve kaba, sert, sa-
kin bir kapc ve sönük bir vaziyet vard. Merak ettim: Ne
için o öyle, bu böyle? çeriye girdim; baktm ki, içerisi
çok flenlik. Daire daire üstünde, ayr ayr nazik vazifeler-
le, saray ehli meflguldürler. Birinci dairedeki adamlar sa-
rayn idaresini, tedbirini görüyorlar. Üstündeki dairede
kzlar, çocuklar ders okuyorlar. Daha üstünde, hanmlar,
gayet lâtif sanatlar, güzel nakfllarla ifltigal ediyorlar. En
yukarda, efendi, padiflahla muhabere edip halkn istira-
hatini temin için ve kendi kemalât ve terakkiyat için
kendine has ve ulvî vazifeler ile ifltigal ediyor gördüm.
Ben onlara görünmedi¤im için, Yasak! demediler; ge-
zebildim.
Sonra çktm, baktm. O flehrin her tarafnda bu iki k-
sm saraylar var; sordum.
Dediler: O kaps flenlik ve içi bofl saraylar, kâfirlerin
ileri gelenlerinindir ve ehl-i dalâletindir. Di¤erleri, namus-
lu Müslüman büyüklerinindir.
SÖZLER | 515
Y
RM
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
sukut:
düflme, alçalma.
suret:
görüntü.
tanzim:
düzenleme.
tedbir:
çekip çevirme.
temin:
sa¤lama, karfllama.
terakkiyat:
ilerleme, geliflme.
ulvî:
yüksek, yüce.
vefadar:
söz dinleyen, sadk.
yabanî:
yabanc, namahrem.
aktör:
rol yapan.
ehl-i dalâlet:
do¤ru yoldan
çkanlar.
ehli:
halk, bir yerde oturan-
lar.
gayet:
son derece.
has:
özel, ait.
istirahat:
dinlenme.
ifltigal:
meflgul olma, u¤rafl-
ma.
kâfir:
Allah inkâr edenler.
kemalât:
nsandaki ahlâk ve
huy güzellikleri.
kumandan:
komutan.
lâtif:
hofl, güzel.
muattal:
bofl, terk edilmifl.
muhabere:
haberleflme.
nazik:
hassas, önemli.