belki onun zaaf›n›n semeresi olan teshir-i Rabbanî ve ik-
ram-› Rahmanîdir.
Ey insan! Madem hakikat böyledir; gururu ve enaniye-
ti b›rak. Ulûhiyetin dergâh›nda acz ve zaaf›n› istimdat li-
san›yla, fakr ve hacat›n› tazarru ve dua lisan›yla ilân et ve
abd oldu¤unu göster. Ve
1
o
?«/
c
n
ƒ r
dG n
ºr
©p
fn
h *G Én
æ o
Ñ°r
ùn
M
de,
yüksel.
Hem deme ki: “Ben hiçim; ne ehemmiyetim var ki,
bu kâinat, bir Hakîm-i Mutlak taraf›ndan kastî olarak ba-
na teshir edilsin, benden bir flükr-ü küllî istenilsin?” Çün-
kü sen, çendan nefsin ve suretin itibar›yla hiç hükmün-
desin, fakat vazife ve mertebe noktas›nda, sen flu hafl-
metli kâinat›n dikkatli bir seyircisi, flu hikmetli mevcuda-
t›n belâgatli bir lisan-› nat›k› ve flu kitab-› âlemin anlay›fl-
l› bir mütalâac›s› ve flu tesbih eden mahlûkat›n hayretli
bir naz›r› ve flu ibadet eden masnuat›n hürmetli bir usta-
bafl›s› hükmündesin.
Evet, ey insan! Sen, nebatî cismaniyetin cihetiyle ve
hayvanî nefsin itibar›yla, sa¤ir bir cüz, hakir bir cüz’î, fa-
kir bir mahlûk, zay›f bir hayvans›n ki, bütün dehfletli
mevcudat-› seyyalenin dalgalar› içinde çalkan›p gidiyor-
sun. Fakat, muhabbet-i ‹lâhiyenin ziyas›n› tazammun
eden iman›n nuruyla münevver olan ‹slâmiyetin terbiye-
siyle tekemmül edip, insaniyet cihetinde, abdiyetin için-
de bir sultans›n ve cüz’iyetin içinde bir küllîsin, küçüklü-
¤ün içinde bir âlemsin. Ve hakaretin içinde, öyle maka-
m›n büyük ve daire-i nezaretin genifl bir naz›rs›n ki,
SÖZLER | 525
Y
‹RM‹
Ü
ÇÜNCÜ
S
ÖZ
l› olmaks›z›n gayeli ve faydal› ya-
ratan Allah.
hakir:
de¤ersiz, k›ymetsiz.
haflmetli:
ihtiflaml›, manal›, gaye-
li.
hayvanî nefis:
insan bedeninin
hayvanî yönü.
hikmetli:
hikmetli bir flekilde ya-
rat›lan.
hüküm:
k›ymet, de¤er.
hürmetli:
flerefli.
ibadet:
kullukta bulunma.
ikram-› Rahmanî:
sonsuz flefkat
ve merhamet sahibi Allah’›n ik-
ram ve ihsan›.
ilân:
duyurma.
iman:
Allah’a inanma.
insaniyet:
insanl›k.
‹slâmiyet:
‹slâm dini.
istimdat:
yard›m isteme.
itibar:
de¤eri.
kâinat:
evren, yarat›lm›fl her fley.
kastî:
bilerek ve isteyerek.
kitab-› âlem:
âlem kitab›, kâinat.
küllî:
büyük.
lisan:
dil.
lisan-› nat›k:
konuflan dil.
mahlûk:
yarat›k.
mahlûkat:
yarat›lm›fllar.
makam:
manevî mevki.
masnuat:
sanatla yap›lm›fl fleyler.
mertebe:
rütbe, makam.
mevcudat:
varl›klar.
mevcudat-› seyyale:
ak›p giden
varl›klar.
muhabbet-i ‹lâhiye:
Allah sevgi-
si.
münevver:
nurlanm›fl.
mütalâac›:
okuyucu, tetkik edici.
naz›r:
bakan, gözeten.
nebatî cismaniyet:
insan bedeni-
nin bitkisel yönü.
nefis:
insan›n kendi, flahs›.
nur:
ayd›nl›k, ›fl›k.
sa¤ir:
küçük, ufak.
semere:
meyve; netice.
sultan:
padiflah, hükümdar.
suret:
beden, vücut.
flükr-ü küllî:
Allah’›n vermifl oldu-
¤u bütün nimetlere karfl› edilen
flükürlerin bütünü.
tazammun:
içinde bulundurma.
tazarru:
yalvarma.
tekemmül:
olgunlaflma, mükem-
melleflme.
tesbih:
Allah’› bütün kusur ve
noksan s›fatlardan uzak tutma.
teshir:
boyun e¤dirme.
teshir-i Rabbaniye:
her fleyin
Rabbi olan Allah’›n her fleye bo-
yun e¤dirmesi.
ulûhiyetin dergâh›:
Allah’›n hu-
zuru.
vazife:
görev
vekil:
dayan›lan, güvenilen Allah.
zaaf:
zay›fl›k, güçsüz.
ziya:
nur.
abd:
kul.
abdiyet:
kulluk.
acz:
âcizlik, güçsüzlük.
âlem:
dünya, cihan.
belâgat:
iyi, güzel, pürüzsüz
söz söyleme.
cihet:
yön.
cüz:
parça.
cüz’î:
parçaya ait olan, pek
az.
cüz’iyet:
küçüklük.
çendan:
gerçi.
daire-i nezaret:
bak›fl ve
kumanda sahas›.
dehfletli:
korkutucu, korkunç.
dua:
Allah’a yalvarma, iste-
me, niyaz.
ehemmiyet:
önem.
enaniyet:
benlik, ego, gurur,
kendine güvenme.
fakir:
zavall›, muhtaç.
fakr:
fakirlik.
gurur:
büyüklenme.
hacat:
ihtiyaçlar.
Hakîm-i Mutlak:
sonsuz hik-
met sahibi ve her fleyi her
hangi bir kayda ve flarta ba¤-
1.
Allah bize yeter; O ne güzel vekildir. (Âl-i ‹mran Suresi: 173.)