DÖRDÜNCÜ VECH
Amelin en iyi suretini taharriden neflet eden bir ves-
vesedir ki; takva zannyla tefleddüt ettikçe, hâl ona flid-
detlenir, hatta bir dereceye varr ki, o adam, amelin da-
ha evlâsn ararken, harama düfler. Bazen bir sünnetin
aramas, bir vacibi terk ettiriyor. Acaba amelim sahih
oldu mu? der, iade eder. Bu hâl devam eder. Gayet
yese düfler. fieytan flu hâlinden istifade eder, onu yara-
lar. fiu yarann iki merhemi var.
Birinci merhem
: Bu gibi vesvese, ehl-i tizale lâ-
yktr. Çünkü, onlar derler: Medar- teklif olan efal ve
eflya, kendi zatnda, ahiret itibaryla, ya hüsnü var, son-
ra o hüsne binaen emredilmifl; veya kubhu var, sonra
ona binaen nehyedilmifl. Demek eflyada, ahiret ve haki-
kat nokta-i nazarnda olan hüsün ve kubuh, zatîdir; emir
ve nehy-i lâhî ona tâbidir. Bu mezhebe göre, insan her
iflledi¤i amelde flöyle bir vesvese gelir: Acaba amelim
nefsülemirdeki güzel surette yaplmfl mdr?
Amma mezheb-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat
derler ki: Cenab- Hak bir fleye emreder, sonra hasen
olur; nehyeder, sonra kabih olur. Demek, emir ile, gü-
zellik; nehiy ile, çirkinlik tahakkuk eder. Hüsün ve ku-
buh, mükellefin ttlâna bakar ve ona göre takarrür eder.
fiu hüsün ve kubuh ise, sûrî ve dünyaya bakan yüzünde
de¤il, belki ahirete bakan yüzdedir. Meselâ, sen namaz
kldn veya abdest aldn. Hâlbuki, namazn ve abdestini
fesada verecek bir sebep, nefsülemirde varmfl lâkin, sen
SÖZLER | 437
Y
RM
B
RNC
S
ÖZ
hepsi.
evlâ:
daha iyi.
fesat:
bozukluk.
gayet:
son derece
hakikat:
gerçek.
hâl:
içinde bulunulan durum.
haram:
slâmiyetçe yasaklanan
ifller.
hasen:
güzellik, güzel olma.
hüsün:
güzellik, iyilik.
hüsün-kubuh:
güzellik-çirkinlik.
ttlâ:
bilme, bilgisi bulunma.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
kabih:
kötü, çirkin.
kubuh:
çirkinlik.
lâyk:
yakflr, münasip.
medar- teklif:
teklif, sorumluluk
sebebi.
merhem:
yaraya sürülen ilâç.
mezheb-i hak:
do¤ru kabul edil-
mifl, hak mezhep.
mezhep:
bir dinin baz noktalar-
da görüfl farklar bulunan kolla-
rndan herbiri.
mükellef:
akll, erginli¤e eriflmifl
olup, dinin emir ve yasaklar kar-
flsnda sorumlu bulunan erkek
ve kadn.
namaz:
slâmn befl flartndan bi-
ri.
nefsülemir:
öz, gerçekte olan.
nehiy:
yasaklama.
nehy-i lâhî:
Cenab- Hakkn men
etmesi, yasaklamas.
neflet:
meydana çkma.
nokta-i nazar:
bakfl açs.
sahih:
do¤ru, aslna uygun.
suret:
biçim, tarz görünüfl, flekil..
sûrî:
görünüflte olan, dfl flekli.
sünnet:
Peygamber Efendimizin
yapt¤, söyledi¤i, buyurdu¤u fley-
ler.
tâbi:
ba¤l olan, uyan.
tahakkuk:
gerçekleflme, meyda-
na gelme.
taharri:
arama.
takarrür:
karar klma, yerleflme.
takva:
Allahn emirlerini tutup
azabndan korunma.
tefleddüt:
artma, fliddetlenme.
vacip:
dinî bakmdan yaplmas
flart olan.
vecih:
yön, cihet.
vesvese:
kalbe gelen flüphe, ku-
runtu.
yeis:
ümitsizlik.
zan:
sanma, zannetme.
zat:
kifli, flahs.
zatnda:
özünde.
zatî:
kendine ait; flahsa ait.
abdest:
namazdan önce belli
bir tertip üzere baz uzuvlar
ykayp bazlarn da meshet-
mek suretiyle yaplmas farz
olan temizlik.
ahiret:
dünya hayatndan
sonra bafllayp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
amel:
dinin emirlerini yerine
getirme ifli fiil, ibadet ifli, yap-
lan ifl.
binaen:
-den dolay, ötürü,
dayanarak.
Cenab- Hak:
fleref ve azamet
sahibi yüce Allah.
efal:
fiiller, ifller.
ehl-i tizal:
Mutezile mezhe-
binden olan.
Ehl-i Sünnet Velcemaat:
amel ve inançta Hz. Peygam-
ber ve ashabna uyanlar.
emir:
buyruk, buyurmak.
eflya:
fleyler, bir çok amaçla
kullanlan, cansz varlklarn