Sözler - page 437

DÖRDÜNCÜ VEC‹H
Amelin en iyi suretini taharriden nefl’et eden bir ves-
vesedir ki; takva zann›yla tefleddüt ettikçe, hâl ona flid-
detlenir, hatta bir dereceye var›r ki, o adam, amelin da-
ha evlâs›n› ararken, harama düfler. Bazen bir sünnetin
aramas›, bir vacibi terk ettiriyor. “Acaba amelim sahih
oldu mu?” der, iade eder. Bu hâl devam eder. Gayet
ye’se düfler. fieytan flu hâlinden istifade eder, onu yara-
lar. fiu yaran›n iki merhemi var.
•
Birinci merhem
: Bu gibi vesvese, ehl-i ‹tizale lâ-
y›kt›r. Çünkü, onlar derler: “Medar-› teklif olan ef’al ve
eflya, kendi zat›nda, ahiret itibar›yla, ya hüsnü var, son-
ra o hüsne binaen emredilmifl; veya kubhu var, sonra
ona binaen nehyedilmifl. Demek eflyada, ahiret ve haki-
kat nokta-i nazar›nda olan hüsün ve kubuh, zatîdir; emir
ve nehy-i ‹lâhî ona tâbidir.” Bu mezhebe göre, insan her
iflledi¤i amelde flöyle bir vesvese gelir: “Acaba amelim
nefsülemirdeki güzel surette yap›lm›fl m›d›r?”
Amma mezheb-i hak olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat
derler ki: “Cenab-› Hak bir fleye emreder, sonra hasen
olur; nehyeder, sonra kabih olur.” Demek, emir ile, gü-
zellik; nehiy ile, çirkinlik tahakkuk eder. Hüsün ve ku-
buh, mükellefin ›tt›lâ›na bakar ve ona göre takarrür eder.
fiu hüsün ve kubuh ise, sûrî ve dünyaya bakan yüzünde
de¤il, belki ahirete bakan yüzdedir. Meselâ, sen namaz
k›ld›n veya abdest ald›n. Hâlbuki, namaz›n› ve abdestini
fesada verecek bir sebep, nefsülemirde varm›fl lâkin, sen
SÖZLER | 437
Y
‹RM‹
B
‹R‹NC‹
S
ÖZ
hepsi.
evlâ:
daha iyi.
fesat:
bozukluk.
gayet:
son derece
hakikat:
gerçek.
hâl:
içinde bulunulan durum.
haram:
‹slâmiyetçe yasaklanan
ifller.
hasen:
güzellik, güzel olma.
hüsün:
güzellik, iyilik.
hüsün-kubuh:
güzellik-çirkinlik.
›tt›lâ:
bilme, bilgisi bulunma.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
kabih:
kötü, çirkin.
kubuh:
çirkinlik.
lây›k:
yak›fl›r, münasip.
medar-› teklif:
teklif, sorumluluk
sebebi.
merhem:
yaraya sürülen ilâç.
mezheb-i hak:
do¤ru kabul edil-
mifl, hak mezhep.
mezhep:
bir dinin baz› noktalar-
da görüfl farklar› bulunan kolla-
r›ndan herbiri.
mükellef:
ak›ll›, erginli¤e eriflmifl
olup, dinin emir ve yasaklar› kar-
fl›s›nda sorumlu bulunan erkek
ve kad›n.
namaz:
‹slâm›n befl flart›ndan bi-
ri.
nefsülemir:
öz, gerçekte olan.
nehiy:
yasaklama.
nehy-i ‹lâhî:
Cenab-› Hakk›n men
etmesi, yasaklamas›.
nefl’et:
meydana ç›kma.
nokta-i nazar:
bak›fl aç›s›.
sahih:
do¤ru, asl›na uygun.
suret:
biçim, tarz görünüfl, flekil..
sûrî:
görünüflte olan, d›fl flekli.
sünnet:
Peygamber Efendimizin
yapt›¤›, söyledi¤i, buyurdu¤u fley-
ler.
tâbi:
ba¤l› olan, uyan.
tahakkuk:
gerçekleflme, meyda-
na gelme.
taharri:
arama.
takarrür:
karar k›lma, yerleflme.
takva:
Allah’›n emirlerini tutup
azab›ndan korunma.
tefleddüt:
artma, fliddetlenme.
vacip:
dinî bak›mdan yap›lmas›
flart olan.
vecih:
yön, cihet.
vesvese:
kalbe gelen flüphe, ku-
runtu.
yeis:
ümitsizlik.
zan:
sanma, zannetme.
zat:
kifli, flah›s.
zat›nda:
özünde.
zatî:
kendine ait; flahsa ait.
abdest:
namazdan önce belli
bir tertip üzere baz› uzuvlar›
y›kay›p baz›lar›n› da meshet-
mek suretiyle yap›lmas› farz
olan temizlik.
ahiret:
dünya hayat›ndan
sonra bafllay›p ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
amel:
dinin emirlerini yerine
getirme ifli fiil, ibadet ifli, yap›-
lan ifl.
binaen:
-den dolay›, ötürü,
dayanarak.
Cenab-› Hak:
fleref ve azamet
sahibi yüce Allah.
ef’al:
fiiller, ifller.
ehl-i ‹tizal:
Mutezile mezhe-
binden olan.
Ehl-i Sünnet Velcemaat:
amel ve inançta Hz. Peygam-
ber ve ashab›na uyanlar.
emir:
buyruk, buyurmak.
eflya:
fleyler, bir çok amaçla
kullan›lan, cans›z varl›klar›n
1...,427,428,429,430,431,432,433,434,435,436 438,439,440,441,442,443,444,445,446,447,...1482
Powered by FlippingBook