Sözler - page 436

tedai-yi efkâr tabir edilir. Meselâ, sen namazda münacat-
ta, Kâbe karfl›s›nda, huzur-u ‹lâhîde iken, ayat› tefekkür-
de oldu¤un bir hâlde, flu tedai-yi efkâr, seni tutup en
uzak malâyaniyat-› rezileye sevk eder.
Senin bafl›n, böyle bir tedai-yi efkâra müptelâ ise, sa-
k›n telâfl etme; belki, intibaha geldi¤in anda dön. “Aman
ne kusur ettim,” deyip, tetkikle meflgul olup durma; tâ o
zay›f münasebet, senin dikkatinle kuvvet peyda etmesin.
Zira teessür gösterdikçe, ehemmiyet verdikçe, senin o
zay›f tahatturun melekeye döner, bir maraz-› hayalî olur.
Korkma, maraz-› kalbî de¤il. fiu nevi tahattur ise, galiben
ihtiyars›zd›r; hususan, hassas asabîlerde daha galiptir.
fieytan, flu nevi vesvesenin madenini çok ifllettirir.
fiu yaran›n merhemi fludur ki:
Tedai-yi efkâr, galiben, ihtiyars›zd›r. Onda mes’uliyet
yoktur. Hem, tedaide mücaveret var, temas ve ihtilât
yoktur. Onun için, efkâr›n keyfiyetleri, birbirine sirayet
etmez, birbirine zarar vermez. Nas›l ki, fleytan ile me-
lek-i ilham, kalp taraflar›nda mücaveretleri var ve füccar
ve ebrar›n karabetleri ve bir meskende durmalar›, zarar
vermez; öyle de, tedai-yi efkâr saikas›yla, istemedi¤in pis
hayalât gelip nezih efkâr›n içine girse, zarar vermez. Me-
¤er, kasten olsa veya zarar zann›yla, onunla ziyade mefl-
gul olsa. Hem, bazen kalp yoruluyor; fikir, kendini e¤len-
dirmek için rastgele bir fleyle meflgul olur. fieytan f›rsat
bulur. Pis fleyleri önüne serpiyor, sürüyor.
asabî:
sinirli, öfkeli.
ayat:
Kur’ân ayetleri.
ebrar:
hay›r sahipleri, iyiler.
efkâr:
düflünce, fikirler.
ehemmiyet :
önem.
füccar:
facirler, günahkârlar.
galiben:
ço¤u zaman, ço¤unlukla.
hâl:
durum.
hassas:
çabuk etkilenen, titiz.
hayalât:
hayaller.
hususan:
özellikle, bilhassa.
huzur-u ‹lâhî:
Allah’›n huzuru.
ihtilât:
kar›flma.
ihtiyar:
istek, irade, tercih.
intibah:
uyanma.
karabet:
yak›nl›k.
kasten:
bile bile, isteyerek.
keyfiyet:
özellik, nitelik.
maden:
as›l, kaynak.
malâyaniyat-› rezile:
baya¤›, kö-
tü, bofl fleyler.
maraz-› hayalî:
hayaldeki, hay-
ale ait hastal›k; hayalin hastal›¤›.
maraz-› kalbî:
kalbe ait hastal›k.
meleke:
bir ifli al›flkanl›k yapma,
huy edinme.
melek-i ilham:
ilham mele¤i.
merhem:
yaraya sürülen ilâç.
mesken:
ikamet olunan.
mes’uliyet:
sorumluluk.
mücaveret:
komfluluk, yak›nl›k.
münasebet:
alâka, benzerlik.
müptelâ:
düflkün, bir fleye tutul-
mufl.
namaz:
‹slâm›n befl flart›ndan bi-
ri.
münacat:
Allah’a dua etme, yal-
varma.
nevi:
çeflit, tarz.
nezih:
temiz.
peyda:
kazanma.
saika:
sürükleme, sebep ol-
ma.
sevk:
sürükleme.
sirayet:
birinden di¤erine
geçme.
tabir:
manas› olan söz, de-
yim.
tahattur:
hat›rlama.
tedai:
ça¤r›fl›m.
tedai-i efkâr:
bir fikrin baflka
bir fikri ça¤r›flt›rmas›.
teessür:
kederlenme, üzül-
me.
tefekkür:
derin düflünme.
telâfl:
endifle, kayg›.
temas:
dokunmak, de¤mek.
tetkik:
dikkatle araflt›rma.
vesvese:
flüpheci düflünce,
kuruntu.
zan:
sanma.
zira:
çünkü.
ziyade:
gerekenden fazla.
436 | SÖZLER
Y
‹RM‹
B
‹R‹NC‹
S
ÖZ
1...,426,427,428,429,430,431,432,433,434,435 437,438,439,440,441,442,443,444,445,446,...1482
Powered by FlippingBook