tedai-yi efkâr tabir edilir. Meselâ, sen namazda münacat-
ta, Kâbe karflsnda, huzur-u lâhîde iken, ayat tefekkür-
de oldu¤un bir hâlde, flu tedai-yi efkâr, seni tutup en
uzak malâyaniyat- rezileye sevk eder.
Senin bafln, böyle bir tedai-yi efkâra müptelâ ise, sa-
kn telâfl etme; belki, intibaha geldi¤in anda dön. Aman
ne kusur ettim, deyip, tetkikle meflgul olup durma; tâ o
zayf münasebet, senin dikkatinle kuvvet peyda etmesin.
Zira teessür gösterdikçe, ehemmiyet verdikçe, senin o
zayf tahatturun melekeye döner, bir maraz- hayalî olur.
Korkma, maraz- kalbî de¤il. fiu nevi tahattur ise, galiben
ihtiyarszdr; hususan, hassas asabîlerde daha galiptir.
fieytan, flu nevi vesvesenin madenini çok ifllettirir.
fiu yarann merhemi fludur ki:
Tedai-yi efkâr, galiben, ihtiyarszdr. Onda mesuliyet
yoktur. Hem, tedaide mücaveret var, temas ve ihtilât
yoktur. Onun için, efkârn keyfiyetleri, birbirine sirayet
etmez, birbirine zarar vermez. Nasl ki, fleytan ile me-
lek-i ilham, kalp taraflarnda mücaveretleri var ve füccar
ve ebrarn karabetleri ve bir meskende durmalar, zarar
vermez; öyle de, tedai-yi efkâr saikasyla, istemedi¤in pis
hayalât gelip nezih efkârn içine girse, zarar vermez. Me-
¤er, kasten olsa veya zarar zannyla, onunla ziyade mefl-
gul olsa. Hem, bazen kalp yoruluyor; fikir, kendini e¤len-
dirmek için rastgele bir fleyle meflgul olur. fieytan frsat
bulur. Pis fleyleri önüne serpiyor, sürüyor.
asabî:
sinirli, öfkeli.
ayat:
Kurân ayetleri.
ebrar:
hayr sahipleri, iyiler.
efkâr:
düflünce, fikirler.
ehemmiyet :
önem.
füccar:
facirler, günahkârlar.
galiben:
ço¤u zaman, ço¤unlukla.
hâl:
durum.
hassas:
çabuk etkilenen, titiz.
hayalât:
hayaller.
hususan:
özellikle, bilhassa.
huzur-u lâhî:
Allahn huzuru.
ihtilât:
karflma.
ihtiyar:
istek, irade, tercih.
intibah:
uyanma.
karabet:
yaknlk.
kasten:
bile bile, isteyerek.
keyfiyet:
özellik, nitelik.
maden:
asl, kaynak.
malâyaniyat- rezile:
baya¤, kö-
tü, bofl fleyler.
maraz- hayalî:
hayaldeki, hay-
ale ait hastalk; hayalin hastal¤.
maraz- kalbî:
kalbe ait hastalk.
meleke:
bir ifli alflkanlk yapma,
huy edinme.
melek-i ilham:
ilham mele¤i.
merhem:
yaraya sürülen ilâç.
mesken:
ikamet olunan.
mesuliyet:
sorumluluk.
mücaveret:
komfluluk, yaknlk.
münasebet:
alâka, benzerlik.
müptelâ:
düflkün, bir fleye tutul-
mufl.
namaz:
slâmn befl flartndan bi-
ri.
münacat:
Allaha dua etme, yal-
varma.
nevi:
çeflit, tarz.
nezih:
temiz.
peyda:
kazanma.
saika:
sürükleme, sebep ol-
ma.
sevk:
sürükleme.
sirayet:
birinden di¤erine
geçme.
tabir:
manas olan söz, de-
yim.
tahattur:
hatrlama.
tedai:
ça¤rflm.
tedai-i efkâr:
bir fikrin baflka
bir fikri ça¤rfltrmas.
teessür:
kederlenme, üzül-
me.
tefekkür:
derin düflünme.
telâfl:
endifle, kayg.
temas:
dokunmak, de¤mek.
tetkik:
dikkatle arafltrma.
vesvese:
flüpheci düflünce,
kuruntu.
zan:
sanma.
zira:
çünkü.
ziyade:
gerekenden fazla.
436 | SÖZLER
Y
RM
B
RNC
S
ÖZ