Bu sefillik, bu hsset-i nefis, beni matrut eder. fieytan
onun flu damarndan çok istifade eder.
fiu yarann merhemi fludur:
Dinle ey bîçare! Nasl ki, senin namazn edeb-i nezihâ-
nesinin vesilesi olan zahirî taharete, batnnn bâtnndaki
necaset ona tesir etmez ve bozmaz; öyle de, maani-i mu-
kaddesenin suret-i mülevveseye mücavereti, zarar et-
mez. Meselâ, sen ayat- lâhiyeyi tefekkür ediyorsun. Bir-
den, bir maraz, ya bir ifltiha, ya bevl gibi bir emr-i mü-
heyyiç, fliddetle senin hissine dokunuyor. Elbette senin
hayalin, deva-i illet ve kaza-i hacetin levazmatn göre-
cek, bakacak; onlara münasip süflî suretleri nesç edecek;
ve gelen manalar ortalarndan geçecekler. Geçeceklere
ne beis vardr, ne televvüs var ve ne zarar var ve ne ha-
tar var. Yalnz hatar ise, hasr- nazardr, zann- zarardr.
ÜÇÜNCÜ VECH
Budur ki: Eflya mabeynlerinde, baz münasebat- hafi-
ye bulunur. Hatta, hiç ümit etmedi¤in fleyler içinde, mü-
nasebet ipleri bulunur. Ya bizzat bulunur; veya senin ha-
yalin, meflgul oldu¤u sanata göre o ipleri yapmfl, onlar
birbiriyle ba¤lamfl. fiu srr- münasebettendir ki, bazen
bir mukaddes fleyi görmek, bir mülevves fleyi hatra ge-
tirir. Fenn-i beyanda beyan olundu¤u gibi, Hariçte
uzaklk sebebi olan zddiyet ise, hayalde sebeb-i kurbiyet-
tir. Yani, iki zddn suretlerinin cemine vasta, bir mü-
nasebet-i hayaliyedir. Bu münasebetle gelen tahattura,
SÖZLER | 435
Y
RM
B
RNC
S
ÖZ
hsset-i nefis:
nefsin alçakl¤, re-
zilli¤i.
his:
duygu.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma,
ifltiha:
istek, arzu.
kaza-i hacet:
büyük veya küçük
abdest bozma.
levazmat:
lüzumlu ihtiyaç.
maani-i mukaddese:
mukaddes
manalar, ayetler, dualar.
mabeyin:
arasnda.
maraz:
hastalk..
matrut:
horlanan, kovulan.
merhem:
yaraya sürülen ilâç.
mukaddes:
takdis edilmifl, kutsal.
mücaveret:
komfluluk, yaknlk.
mülevves:
kirli, pis.
münasebat- hafiye:
gizli iliflkiler.
münasebet:
iki fley arasndaki
uygunluk, benzerlik.
münasebet-i hayaliye:
hayalî
iliflki, uygunluk.
münasip:
uygun.
namaz:
slâmn befl flartndan bi-
ri.
necaset:
pislik.
nesç:
dokuma, iflleme.
sanat:
bir fleyi yapmada gösteri-
len ustalk.
sebeb-i kurbiyet:
yaknlk sebe-
bi.
sefillik:
afla¤lk, alçaklk.
srr- münasebet:
ba¤lant, ilgi
srr.
suret:
flekil, görünüfl, biçim.
suret-i mülevvese:
kirli flekiller.
süflî:
baya¤, afla¤.
fleytan:
insano¤lunu devaml ola-
rak do¤ru yoldan çkartmaya u¤-
raflan lânetlenmifl varlk, iblis.
fliddet:
fazlalk, çokluk.
tahattur:
hatra getirme.
tefekkür:
düflünme.
televvüs:
kirlenme.
tesir:
iz; etki.
vasta:
araç.
vecih:
yön, cihet.
vesile:
arac, sebep.
zahirî taharet:
dfl görünüflteki
temizlik.
zann- zarar:
zarar etti¤ini zan-
netmek.
zddiyet:
birbirine muhalif, zt ol-
ma hâli.
zt:
karflt.
ayat- lâhiye:
Allahn ayet-
leri, sözleri.
bâtn:
iç, görünmeyen taraf.
beis:
mahzur, saknca.
bevl:
idrar.
beyan:
anlatma.
bîçare:
çaresiz.
bizzat:
do¤rudan, kendili¤in-
den.
cem:
toplanma.
devâ-i illet:
hastal¤n çaresi.
edeb-i nezihane:
güzel terbi-
ye, tertemiz terbiye.
emr-i müheyyiç:
zorlayan, s-
kfltran, tahrik eden ifl.
fenn-i beyan:
ifade etme yol-
larndan bahseden ilim.
hariç:
dflars.
hasr- nazar:
bakp kalmak,
dikkatini bir noktaya yo¤un-
lafltrmak.
hatar:
tehlike.
hayal:
insann zihninde tasar-
layp, canlandrd¤ fley.