bir hâle gelse, o vakit, hakikî bir nevi flüphe ondan tevel-
lüt edebilir.
Hem, bîtarafâne muhakeme namyla veya insaf nam-
na deyip, flkk- muhalifi iltizam ede ede tâ öyle bir hale
gelir ki, ihtiyarsz, taraf- muhalifi iltizam eder; ona vacip
olan hakkn iltizam krlr. O da tehlikeye düfler; hasmn
veya fleytann bir vekil-i fuzulîsi olacak bir hâlet, zihnin-
de takarrür eder.
fiu nevi vesvesenin en mühimi budur ki: Vesveseli
adam, imkân- zatî ile imkân- zihnîyi birbirine iltibas
eder. Yani, bir fleyi zatnda mümkün görse, o fleyi zihnen
dahi mümkün ve aklen meflkûk tevehhüm eder. Hâlbu-
ki, ilm-i kelâmn kaidelerindendir ki; imkân- zatî ise, ya-
kîn-i ilmîye münafi de¤il ve zaruret-i zihniyeye zddiyeti
yoktur. Meselâ, flu dakikada Karadenizin yere batmas,
zatnda mümkündür ve o imkân- zatî ile muhtemeldir.
Hâlbuki, yakînen o denizin yerinde oldu¤unu hükmedi-
yoruz, flüphesiz biliyoruz; ve o ihtimal-i imkânî ve o im-
kân- zatî, bize flek vermez, bir flüphe getirmez, yakîni-
mizi bozmaz. Meselâ, flu günefl, zatnda mümkündür ki,
bugün gurup etmesin veya yarn tulû etmesin. Hâlbuki,
bu imkân, yakînimize zarar vermez, flüphe getirmez.
flte bunun gibi, meselâ, hakaik- imaniyeden olan ha-
yat- dünyeviyenin gurubuna ve hayat- uhreviyenin tulû-
una imkân- zatî cihetinde gelen vehimler, yakîn-i imanî-
ye zarar vermez.
aklen:
akla göre.
bîtarafâne:
tarafszca.
cihet:
yön, taraf.
gurup:
batma.
hak:
do¤ru.
hakaik-i imaniye:
iman hakikat-
leri.
hakikî:
gerçekten.
hâl:
durum, vaziyet.
hâlbuki:
oysa, hakikat flu ki.
hâlet:
hâl.
hasm:
karfl taraf, düflman.
hayat- dünyeviye:
dünya haya-
t.
hayat- uhreviye:
ahiret hayat.
hükmetmek:
bir konu, ifl veya
kimse hakknda verilen karar.
ihtimal-i imkânî:
olma ihtimali.
ihtiyar:
irade.
ilm-i kelâm:
Cenab- Hakkn zat
ve sfatlarndan, nübüvvet, haflir,
kader gibi imana ait meseleler-
den slâmî esaslar dairesinde de-
lil ve ispata dayal olarak bahse-
den ilim.
iltibas:
karfltrma, bulaflma.
iltizam:
birinin tarafn tutma, ter-
cih etme, taraf tutma, tarafgirlik,
taraftarlk yapma.
imkân:
mümkün olma, olabilirlik.
imkân- zatî:
bir fleyin, aslnda
mümkün, akla uygun olmas.
imkân- zihnî:
bir fleyin mümkün
olabilece¤ini zihinde düflünme.
insaf:
hakk düflünerek davran-
ma.
kaide:
esas, temel.
meflkûk:
flüpheli.
muhakeme:
düflünme, akl yü-
rütme.
muhtemel:
ihtimal dahilinde
olan.
mühim:
önemli.
münafi:
zt, muhalif.
nam:
ad, isim.
nevi:
çeflit.
flek:
flüphe
flkk- muhalif:
bir fikrin karflt,
ters flkk.
flüphe:
tereddüt, kuflku.
takarrür:
yerleflme.
taraf- muhalif:
karfl taraf.
tevehhüm:
vehimlenme, gerçek-
te var olmayan var kabul etme.
tevellüt:
do¤ma, oluflma.
tulû:
do¤ma.
vacip:
flart olan, yaplmas gere-
ken.
vehim:
sebepsiz korku.
vekil-i fuzulî:
boflu bofluna
vekillik yapan.
vesvese:
kalbe gelen flüphe,
kuruntu.
yakîn:
kesin bilgi.
yakînen:
hiç flüphe edilecek
bir taraf bulunmakszn, ke-
sin bilgi.
yakîn-i ilmî:
kesin ve sa¤lam
bilgi.
yakîn-i imaniye:
kesin, sa¤-
lam iman.
zaruret-i zihniye:
zihnin de-
lilsiz kabul etti¤i ap açk bilgi-
ler.
zatnda mümkün:
bir fley
hakknda, ihtimaller, olaslk-
lar düflünmek.
zatnda:
özünde, asl varl¤n-
da.
zddiyet:
birbirine muhalif, zt
olma hâli.
zihin:
bilinç, dima¤.
zihnen:
zihin olarak.
440 | SÖZLER
Y
RM
B
RNC
S
ÖZ