Sözler - page 440

bir hâle gelse, o vakit, hakikî bir nevi flüphe ondan tevel-
lüt edebilir.
Hem, bîtarafâne muhakeme nam›yla veya insaf nam›-
na deyip, fl›kk-› muhalifi iltizam ede ede tâ öyle bir hale
gelir ki, ihtiyars›z, taraf-› muhalifi iltizam eder; ona vacip
olan hakk›n iltizam› k›r›l›r. O da tehlikeye düfler; hasm›n
veya fleytan›n bir vekil-i fuzulîsi olacak bir hâlet, zihnin-
de takarrür eder.
fiu nevi vesvesenin en mühimi budur ki: Vesveseli
adam, imkân-› zatî ile imkân-› zihnîyi birbirine iltibas
eder. Yani, bir fleyi zat›nda mümkün görse, o fleyi zihnen
dahi mümkün ve aklen meflkûk tevehhüm eder. Hâlbu-
ki, ilm-i kelâm›n kaidelerindendir ki; imkân-› zatî ise, ya-
kîn-i ilmîye münafi de¤il ve zaruret-i zihniyeye z›ddiyeti
yoktur. Meselâ, flu dakikada Karadeniz’in yere batmas›,
zat›nda mümkündür ve o imkân-› zatî ile muhtemeldir.
Hâlbuki, yakînen o denizin yerinde oldu¤unu hükmedi-
yoruz, flüphesiz biliyoruz; ve o ihtimal-i imkânî ve o im-
kân-› zatî, bize flek vermez, bir flüphe getirmez, yakîni-
mizi bozmaz. Meselâ, flu günefl, zat›nda mümkündür ki,
bugün gurup etmesin veya yar›n tulû etmesin. Hâlbuki,
bu imkân, yakînimize zarar vermez, flüphe getirmez.
‹flte bunun gibi, meselâ, hakaik-› imaniyeden olan ha-
yat-› dünyeviyenin gurubuna ve hayat-› uhreviyenin tulû-
una imkân-› zatî cihetinde gelen vehimler, yakîn-i imanî-
ye zarar vermez.
aklen:
akla göre.
bîtarafâne:
tarafs›zca.
cihet:
yön, taraf.
gurup:
batma.
hak:
do¤ru.
hakaik-i imaniye:
iman hakikat-
leri.
hakikî:
gerçekten.
hâl:
durum, vaziyet.
hâlbuki:
oysa, hakikat flu ki.
hâlet:
hâl.
has›m:
karfl› taraf, düflman.
hayat-› dünyeviye:
dünya haya-
t›.
hayat-› uhreviye:
ahiret hayat›.
hükmetmek:
bir konu, ifl veya
kimse hakk›nda verilen karar.
ihtimal-i imkânî:
olma ihtimali.
ihtiyar:
irade.
ilm-i kelâm:
Cenab-› Hakk›n zat
ve s›fatlar›ndan, nübüvvet, haflir,
kader gibi imana ait meseleler-
den ‹slâmî esaslar dairesinde de-
lil ve ispata dayal› olarak bahse-
den ilim.
iltibas:
kar›flt›rma, bulaflma.
iltizam:
birinin taraf›n› tutma, ter-
cih etme, taraf tutma, tarafgirlik,
taraftarl›k yapma.
imkân:
mümkün olma, olabilirlik.
imkân-› zatî:
bir fleyin, asl›nda
mümkün, akla uygun olmas›.
imkân-› zihnî:
bir fleyin mümkün
olabilece¤ini zihinde düflünme.
insaf:
hakk› düflünerek davran-
ma.
kaide:
esas, temel.
meflkûk:
flüpheli.
muhakeme:
düflünme, ak›l yü-
rütme.
muhtemel:
ihtimal dahilinde
olan.
mühim:
önemli.
münafi:
z›t, muhalif.
nam:
ad, isim.
nevi:
çeflit.
flek:
flüphe
fl›kk-› muhalif:
bir fikrin karfl›t›,
ters fl›kk›.
flüphe:
tereddüt, kuflku.
takarrür:
yerleflme.
taraf-› muhalif:
karfl› taraf.
tevehhüm:
vehimlenme, gerçek-
te var olmayan› var kabul etme.
tevellüt:
do¤ma, oluflma.
tulû:
do¤ma.
vacip:
flart olan, yap›lmas› gere-
ken.
vehim:
sebepsiz korku.
vekil-i fuzulî:
boflu bofluna
vekillik yapan.
vesvese:
kalbe gelen flüphe,
kuruntu.
yakîn:
kesin bilgi.
yakînen:
hiç flüphe edilecek
bir taraf› bulunmaks›z›n, ke-
sin bilgi.
yakîn-i ilmî:
kesin ve sa¤lam
bilgi.
yakîn-i imaniye:
kesin, sa¤-
lam iman.
zaruret-i zihniye:
zihnin de-
lilsiz kabul etti¤i ap aç›k bilgi-
ler.
zat›nda mümkün:
bir fley
hakk›nda, ihtimaller, olas›l›k-
lar düflünmek.
zat›nda:
özünde, as›l varl›¤›n-
da.
z›ddiyet:
birbirine muhalif, z›t
olma hâli.
zihin:
bilinç, dima¤.
zihnen:
zihin olarak.
440 | SÖZLER
Y
‹RM‹
B
‹R‹NC‹
S
ÖZ
1...,430,431,432,433,434,435,436,437,438,439 441,442,443,444,445,446,447,448,449,450,...1482
Powered by FlippingBook