“Cenab-ı Hak Hafîz’dir. Ben onun inayeti ve himayeti al-
tındayım. Başıma ne gelse hayırdır” diye iman etmekle
beraber, amel ederler. İman hizmetini yaparlar. Din düş-
manlarına yakalanmamak ve canlarından kıymetli oldu-
ğuna inandıkları Nur Risalelerini onlara kaptırmamak için
de ihtiyat ederler. Şahıslarına gelecek zararları nazar-ı iti-
bara almadan hizmetlerine devam ederler. Hapse, zinda-
na atılıp, işkence yapıldığı zamanda, onlar yine üstatları
Bediüzzaman ile alâkadardırlar. Eğer gizlice bir imkân bu-
lurlarsa, onlar yine
Risale-i Nur
ile meşguldürler. Hatta,
“Belki hapse atılırım, Nur Risalelerimi vermezler, çalış-
maktan mahrum kalırım” diye bazı Nurları ezberleyen ta-
lebeler de olmuştur.
Muhlis bir Nur Talebesi, hapishaneden çıkarıldığı va-
kit, güya o kırbaçlı, falakalı, türlü türlü işkenceli hapisha-
ne, ona bir kuvvet, bir enerji kaynağı olmuş, sadakat ve
teyakkuzla Nur hizmetinde koşturmak için bir kırbaç tesi-
ri yapmış gibi, üstadına daha ziyade yakınlaşır ve eskisin-
den daha fazla Nurlara çalışır, neşriyat yapar.
Afyon hâdisesinde, Bediüzzaman hapiste iken, mual-
lim bir Nur Talebesi, savcılıkta Risale-i Nur ve Üstadı hak-
kında kahramanca cevaplar verdiği için, savcı kızmış,
“Şimdi seni hapse atarım” diye tehdit etmiş. O İslâm fe-
daîsi muallim de cevaben, “Ben hazırım, derhal hapse
gönderin” demiştir.
Yine Afyon mahkemesinde, bir Nur Talebesi hakkın-
da tevkif kararı veriliyor, fakat adliye bulamaz. O talebe
adliye:
mahkeme.
alâkadar:
ilişkili, bağlı.
amel:
uygulama.
cevaben:
cevap olarak.
cevap:
soruya verilen karşılık,
yanıt.
falaka:
iki ucunda bir ipin iki
uçları bağlı olan bir ceza aleti.
güya:
sanki.
Hafîz:
her şeyi muhafaza altı-
na alan Allah.
himayet:
koruma.
ihtiyat:
tedbirli hareket et-
me.
iman:
inanç, itikat.
imkân:
elverişli şart.
inayet:
yardım.
işkence:
eziyet, maddî-ma-
nevî sıkıntı.
kıymetli:
değerli.
mahrum:
yoksun.
meşgul:
ilgilenme, uğraşma.
muallim:
öğretici.
muhlis:
ihlâslı, samimî.
nazar-ı itibar:
dikkat.
neşriyat:
yayınlar..
sadakat:
tam ve mükemmel
bağlılık.
savcı:
yargıç katında sanıkları
kovuşturan görevli.
talebe:
öğrenci.
tehdit:
gözdağı verme, kor-
kutma.
tevkif:
tutuklama.
teyakkuz:
uyanıklık.
vakit:
zaman.
zindan:
hapishane.
ziyade:
fazla.
SÖZLER | 1245 |
K
ONFERANS